Türk Mutfağı
1 Mayıs 2013
MERHABA
İlk yazı, ilk heyecan. Doğrusu hep birşeyler yazmak istedim Türk Mutfağıyla ilgili, ama inanın şimdi bile nerden başlasam diyorum. Uzunca bir süredir Anadolu yollarında hem tarih hem lezzet kovalıyorum ve inanın her gün yeni bir sürprizle karşılaşıyorum. O yüzden gelin en başa dönelim, nerden nasıl geldik buralara diyelim.
Orta Asya steplerinin göçmen kabilesi önce tahil, sonra da eti sofrasının baştaci yapmış, her ilkbaharda koyunlarını otlattığı verimli ovalardan topladığı farklı bitki ve baharatları, hatta sebzeleri yemeğine katık yapmış ve ortaya bol çeşnili et yemekleri çıkmış, hatta besleyici olsun diye sulandırdıkları bu öğünler ”çorba”lara dönüşüvermiş. İşte ben de tam burda anladım farkını Türk Mutfağının, sulu yemek ya da günümüz popüler kültüründeki adıyla ”ev yemekleri” özünde bize has bir olay, çorba ise kendi başına bir tez konusu.
Bu arada, yemeklerde bol baharattan ya da kremadan kaçınılması, sebzenin sebze gibi tatması, etin et tadını vermesi çok onemli, işte bu yüzdendir ki tatları birbirine karıştırmadan ölçü tutturulmalı ve her bir sebze hak ettiği nefaseti bulmalıdır damakta. Tabi ki Türk Mutfağının 3 ana öğesini burda anmamız lazım; coğrafya, bu coğrafyayı şekillendiren ve harmanlayan saray mutfağı ve de yeme içme alışkanlıkları. Orta Asya coğrafyasından taşıyıp 600 sene hem etkilenip, hem etkilediğimiz 3 kıtada işte bu yüzdendir tanıdık tatlar bulmamız hatta aynı isimleri kullanmamız; hiç unutamadığım anılarımdan biridir, Topkapı Sarayında yemekte agırladığımız misafirlerin masaya konan yemeklere bakıp çığlık çığlığa ” imam bayildi”, ”şakşuka” diye sevinmeleri. Tabi ki, sarayın bu mutfağın gelişmesindeki rolü müthiş olmuştur, düşünsenize 4000 kişilik Topkapı Sarayı 1400 kişilik mutfak personeline sahipmiş, her biri en özel lezzetleri, en taze ürünleri saraya taşımakla görevli ve de en rafine lezzetleri yaratmakla; tabi ki bu özen geleceğin mutfak kültürünün de ana iskeletini oluşturmuş. İste o yuzdendir Türk Mutfağının dünyadaki en iyi mutfaklar arasında yer alması, yanı sıra sağlıklı, taze ve rafine olması; sadece kebap degil, her lezzeti kucaklayan bir harmandır.
Anadolu’nun çeşitliliğidir, bir salata gibi hepsinin ayrı lezzetlere sahip olup da bir tabakta birbirine sarılmasıdır o; ve işte tam da burda bizim görevimiz size dilimiz döndüğünce bu lezzetleri anlatmaktır, unutulmadan unutturmadan. Sağlıcakla.
Fotoğraf: Duygu Serin