Tasarının son şekline dair açıklamalar
25 Haziran 2014
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair yasa tasarısı, Çevre Komisyonuna geldiği 2 yıl öncesinden bugüne; bir adım felaketin eşiği, bir adım felaketten geri dönüş şeklinde ilerlemektedir.
Özellikle Türkiye Baroları Hayvan Hakları Komisyonları Kurultayı’nın raporları, STK’ların baskısı ve desteği ile yine 19 Haziran 2014 tarihli Komisyon toplantısında, felaketin eşiğinden dönüldüğü gerçektir.
Ancak, zihniyet ve niyet konusunda bir türlü arzu ettiğimiz düzeyde yasa maddesi yapmayan yetkililer yerine zaten aynı tarafta aynı hedef için birlikte mücadele ettiğimizi düşündüğümüz grupların da bu tehlikeden habersizce yasa eleştirisi yapanları eleştirmesi üzücü. Hayvan korumacıya yakışacak tavır; hukukçular durumu izah ettikten sonra, “biz neyi atladık, ne için daha çok mücadele etmeliyiz” şeklinde olmalı.Eleştirdiğimiz için haksız eleştirilerle karşılaştığımız metin üzerinden bir kez daha giderek tekrar anlatmaya çalışalım o zaman:
Yasa tasarısına eklenen “hayvan refahı” kavramı ile başlamak gerekirse; hayvan refahı, göründüğü ve kulağa geldiği hali ile; hayvanı koruyan kollayan bir düzenden bahsetmez. Hayvan refahı, dünyada uygulandığı ve kullanıldığı hali ile EN İNSANI ŞEKİLDE hayvanların
öldürülmelerini, kullanılmalarını ve sömürülmelerini düzenleyen bir sistemdir. Örnekle açıklamak gerekirse; ülkemizde fare zehiri ile hayvan itlafları son bulacak, hayvanların acı çekmeden ölmeleri sağlanacaktır. Buna da uyutma adı verilecektir. Yasa tasarısı ile mevcut yasanın bel kemiği olan 6. Madde içerisinde yer alan; “sahipsiz hayvanları topla, kısırlaştır, aşıla, ALDIĞIN YERE BIRAK” ilkesinden vaz geçildiği görülmektedir.
Sokaklardan toplanacak hayvanlarımızın, ilk etapta düzenlenen sonra adından vazgeçilen ancak kavram olarak içeriğinden vazgeçilmeyen doğal yaşam parkları yerine şehirden uzak, toplu taşıma araçlarının gitmediği insandan tecritli alanlara kurulan devasa beton yığını mahiyetindeki hayvan bakım evlerinde, kısırlaştırılması ve aşılanması öngörülmekte, sonra alınan bu hayvanların, 6 maddeye büyük bir istisna getirilerek; okul, hastane, oyun alanı ve ibadethane gibi yoğun kullanım alanı dışındaki yerlere bırakılması düzenlenmektedir.
Lütfen, biri, bir mahalle göstersin ki içinde 10 m2’lik bir park alanı, camii, okul olmasın. Kaldı ki, o mahallede bu istisna yerlerden birinin olmadığını ve hayvanın oraya bırakıldığını varsayalım. Bu istisna sayılan hallerden biri, mutlaka 1-2 mahalle yakınında vardır. Hayvan mobildir, gezer; yani yine hayvan o istisna alanlardan birinin civarına gittiğinde (ki kaçınılmaz) anında toplanacaktır. Getirilen istisnalar, esasında getirilen prensibi bozmak için çok ustaca düzenlenmiştir. Sonuçta geri dönüşsüz bir toplama yapılmayacağı kanunlaştırılacaktır kağıt üzerinde. Uygulama kısmı ise eskisinden daha zor olacaktır. Bunu göstermeye çalışıyoruz.
Yine hayvanlar üzerinde Deney yapılmasına ilişkin düzenleme, onca muhalefete rağmen yasa tasarısından çıkarılmamış ayrıca, AB direktif ve prensiplerine uyulacaktır denilerek Türkiye’ye 3R prensibi getirilmiştir. 3R Prensibi; Replacement, Rediction, Refinement kelimelerinin baş harflerinden oluşur. 1959 yılında zoolog olan William MS RUSSELL ve mikrobiyolog olan Rex L.BURCH adındaki iki İngiliz tarafından ortaya atılmıştır. 3R kuralı kısaca:
1) Deney hayvanlarına ihtiyaç duyulmadan yapılabilen deneylerin, hayvan deneylerinin yerini alması,
2) Deneylerde kullanılan hayvan sayısının mümkün olduğunca azaltılması,
3) Deney hayvanlarının duyacakları acının olabildiğince azaltılması prensibini savunur.
Kısaca, 3R kuralının, hayvan refahı kavramı içinde değerlendirildiğini ve yine hayvana dair değil insana dair düzenlemeler getirdiğini söylemek mümkündür. Fiilen koruyan etkin bir kanun düzenlemesinde belki de “iyi” bile denilebilecek bu ilke, mevcut durumda sadece prosedürü ve tartışmaları artıracak gibi görünüyor. Ancak Şubat 2014’te çıkarılan Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik ile sokak hayvanlarının deney hayvanı olarak kullanılmasının önü açılmış ve bu Yönetmelik hala yürürlüktedir. (Yönetmeliğe karşı iptal davası açılmış olup, dava derdesttir.) Bununla beraber, yasa tasarısına “sokak hayvanları ve bakımevlerindeki hayvanların deneylerde kullanılması yasaktır” şeklinde bir düzenleme eklenmiştir. Bu da olumlu bir düzenleme olmakla beraber, bir sonraki maddede düzenlenen internet üzerinden hayvan bakımevinden hayvan satılabileceğine dair düzenleme, yine kanun yapıcının samimiyetinin sorgulanmasını gerektirmektedir.
Çünkü ülkemiz gerçeklerinde, barınaklardan ücretsiz hayvan sahiplenilmesi dahi çok düşük oranlardayken, bir de üstüne para vererek sokak hayvanlarının satın alınmasını beklemek, ancak başka niyetler var ise söz konusu olabilir. Evet sokak hayvanları ve bakımevindeki hayvanlar üzerinde deney yapılması yasaklanmıştır, lakin, hayvanların bakım evinden satın alınarak üzerlerinde deney yapılmasına karşı da bir engel yoktur. Kaldı ki; 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu altında, deneyin düzenlenmesi hiç bir şekilde kabul edilemez.
Pet shoplarda balık ve kanatlı hayvanların dışında hayvan satışı yasaklanmış; hayvan satışının sadece üretim çiftliklerinden yapılması prensibi benimsenmiştir. Ancak son anda eklenen düzenleme; üretim çiftliklerinden ve hayvan bakımevlerinden, internet üzerinden satışın mümkün kılınması yönündedir. Denetimin sıkı ve düzenli yapılmayacağından endişelendiğimiz bu üretim çiftliklerinin bir de internet üzerinden satışlarının, merdiven altı ticareti körükleyeceği şüphesizdir.
Bu süreç içerisinde hep müjdeli haber olarak yansıtılan kara ve su sirkleri ile yunus parklarının yasaklanmasından Milletvekilinin son an önergesi ile ekonomik, sosyal ve kültürel bahanelerle vazgeçilmiştir. Yenilerinin açılmasına izin verilmeyecektir ancak var olanlara dokunulmaması kararı kabul edilemez.
Yunus parklarının zihinsel engelli çocuklara terapötik bir yararının olmadığı, çocuklar için de enfeksiyon ve kaza riski taşıdığı bilimsel gerçekleri bir tarafa itilerek, hatta Sağlık Bakanlığının dahi, yunuslarla terapinin bilimsel olmadığı, bilinmeyen risk içerdiği, netice olarak yunus terapisine izin verilmemesi konusunda görüş bildirmesine rağmen, engelli çocuklarımızın rehabilite edildiği gerekçe gösterilerek izin verilmiş olması, samimi bir yaklaşım değildir. Yine hayvanat bahçeleri de yasa tasarısında aynen bırakılmıştır. Ankara’daki bir hayvanat bahçesinde; kışın soğuktan kafesin içerisine bir köşeye konumlandırılmış kalorifere yapışmış maymunların fotoğrafları yetkililere tedbir almaları için gönderildiğince, alınan önlem ve tedbirin, kaloriferin kafes içerisinden sökülmüş olması, hafızalarımızdan halen silinmediği gibi, yetkililerimizin de hayvana bakış açısını gözler önüne sermektedir.
Hayvana kötü muamele, tecavüz ve işkenceye getirilen cezalar ele alındığında ise; Hayvanlara karşı işlenen şiddet suçu, ceza kapsamına alınmıştır; “sahipsiz bir hayvanı kasten öldüren, 4 aydan 3 yıla kadar, hayvanlara işkence yapan, cinsel ilişkide bulunan 3 aydan 2 yıla kadar hapis” cezası ile cezalandırılacaktır. Bu olumlu bir gelişme olmakla, amaca hizmet etmemektedir. Çünkü; Ceza Usul Kanunu gereği; 2 yıl altı hapis cezaları paraya çevrilebilmekte, 3 yıl altı hapis cezaları ise hükmün açıklanmasının geriye bırakılması ile askıda kalabilmektedir. Kısacası, sabıkaya işlenmeyecek bir hükmün, caydırıcılığı da yine olmayacaktır.
Kaldı ki; hayvana karşı kasıtlı olarak kötü davranan, psikolojik acı çektiren aç ve susuz bırakan, sokağa terk eden, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakan kişiler ise kabahat kanunu kapsamında sadece para cezası ile cezalandırılacaklardır ki, bunun da tarafımızdan kabulü, söz konusu bile değildir.
Meskende beslenen hayvanların durumuna ilişkin ise; başta getirilen hayvan tür ve sayısına sınırlama getirilebileceği yönündeki düzenleme yumuşatılmış olmakla birlikte ortadan kaldırılmamıştır. Çevreye verilebilecek rahatsızlıkların önlenmesi ve tedbir amacıyla Bakanlığın Yönetmelik çıkarma yetkisi yasa tasarısında düzenlenmiş olmakla, meskende bakılan hayvanlar üzerindeki tehlike mevcudiyetini devam ettirmektedir
Kaldı ki yasa içerisinde halen var olan ve hayvan ölümlerine istisnalar getiren Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Yem ve Gıda Kanununun tek başına varlığı dahi bu kanununun hayvan koruma kanunu olmaktan çıkmasına yeterlidir. Kanun koyucudan beklenen ve arzu edilen; hem zihniyet hem de niyet olarak hayvanın korunmasını ve yaşamasını gerçekten temel ilke edinmesi ve bu yönde koruma prensipleri benimsemesidir. Yoksa, getirilecek her yeni düzenlemeye karşı onlarca çekince yazmamak, endişe dile getirmemek mümkün olmayacaktır.
Tüm hayvan sever ve korumacıların bilgisine sunulur.
İstanbul Barosu
Hayvan Hakları Komisyonu Başkanlığı