Tangonun düğün çilesi
8 Aralık 2013
Hepimizin hayatında tango dersi alma fikri mutlaka gündeme gelmiş ya da sevdiklerimiz tarafından zorla getirilmiştir. Tamam, izlemek gerçekten çok keyifli, bunu inkar edemeyiz. Ama tango yapmak gerçekten zor. Birkaç hafta deneyip bırakanların sayısı, “aman canım, boş ver, beceremem ben” deyip başlamaya bile niyet etmeyenler kadar vardır neredeyse.
Bir de sonuna kadar azmedip tangoyu en azından düğün dansını çıkaracak kadar öğrenen çiftler var. Haftalarca yapılan hazırlık, gidilen dersler, dökülen paralar ve ardından yapılan düğün dansı. Peki sonra?
Sonrası malum, çiftetelli, yerine göre horon ve halay. Hani o kadar uğraşıp didindiğiniz, trendi yakalamak uğruna sarf ettiğiniz efora ne oldu? Biz söyleyelim, göbek atarken uçup gitti o efor.
Olmuyor işte, neden zorluyoruz? Yurdumun klasik düğün yapısında tango eğreti duruyor, aksine bir de çok komik tablolar ortaya çıkıyor…
Peki nereden çıktı bu Tango sevdası? Kim bu belayı, pardon trendi başımıza musallat etti. İşte size Tango’nun öyküsü ve hakkında bilmeniz gerekenler.
Tango geçen yüzyılın başlarında Arjantin’de doğdu. Hem de orta sınıfın hobisi olarak değil, arka sokaklarda fakirlikle boğuşan yoksul insanların hayatla alay etme biçimleri olarak. Yoksulların bu dansı ilk başta ülkenin elit kesimi tarafından pek ilgi görmedi. Çünkü fakir işiydi ve onlar için fazla erotikti. Hatta bu nedenle kısa bir süre yasaklandığı bile oldu ülkede.
1. Dünya Savaşı’nın ardından, Arjantin’de bu dansı görüp ve öğrenip kendi ülkelerine dönen Avrupalılar sayesinde Tango bir fırtına gibi esmeye başladı ve popüler oldu. İlk olarak Paris’te başladı bu fırtına; ardından Londra, Berlin gibi diğer başkentlere uğradı ve tüm dünyaya yayıldı. Hatta Çin Tangosu, Fin Tangosu gibi birçok farklı Tango stili ortaya çıktı. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, sayılanlar arasında Düğün tangosu yok. Varsın o da bizim tüm dünyaya armağanımız olsun.
Tango’nun bu kadar popüler olmanın en önemli nedeni, kadın-erkek arasındaki iniş çıkışlı duyguları oldukça sağlam vurgulaması, sert ve kıvrak figürlere sahip olmasıdır. Bir de bu dansı diğerlerinden ayıran önemli bir özellik, önceden planlanmış bir koreografi barındırmamasıdır. Dansçılar performanslarını müziğe ve partnerlerinin hareketlerine göre doğaçlama sürdürürler.
Bütün bu güzelliklerine rağmen, bir çiftin yapabileceği en zor dans olarak bilinir Tango. Çünkü öğrenebilmek için egonun bir kenara atılması ve tamamen eleştiriye açık olunması gerekiyor. Bir de esas sorun dansı baştan sona erkeğin yönetmesi… Bu yüzden Tango, en maço dans olarak da bilinir.
Gerçek tango Arjantin tangosu olarak bilinir. Çünkü doğum yeri orası. Ama artık dünyanın farklı coğrafyalarında geçerli birçok tango stili var: Tango Salon, Tango Canyengue, Tango Liso…
Tabii bir de Tango’nun yol arkadaşı Bandoneon’u tanımak gerekir. Kendisi tango müziğinin temel çalgısıdır. Aslen Almanya doğumludur ama, bilinir hale gelmesi Arjantin tangosu sayesindedir. Polonyalı göçmenler tarafından Arjantin’e ulaşan Bandoneon, burada tango ile tanışıp ruh eşini bulmuştur.
Yani anlayacağınız bu illeti bize bulaştıran Arjantinli yoksullar. Onların sokaklarda yaptıkları dansı, biz para ödeyip salonlarda öğrenmeye çalışıyoruz. Üstelik gerçekten sevdiğimiz ya da spor olsun diye de değil. Yalnızca popüler olduğu ya da düğün dansında tango yapmak trend olduğu için… Neyse biz yine de seviyoruz tangoyu… Daha yakından sevmek isterseniz çok rahatlıkla yakınınızda bir tango kursu bulabilirsiniz… Ama gözünüzü seveyim, düğününüze bulaştırmayın tangoyu.