Ruhumu Beklerken // Waiting for my Soul
3 Aralık 2013
ARTNEXT Istanbul Çağdaş Sanat Alanı; özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
“Ruhumu Beklerken // Waıtıng for my Soul: Mert Yavaşca Solo” sergisi açıldı. Sanatseverlerin ilgi gösterdiği sergi, 28 Aralık tarihine kadar görülebilecek…
Eserlerinde beliren figür ve sembollerin, resmini tamamladıktan sonra anlam kazandığını ifade eden Mert Yavaşça’nın , toplam 27 eserinden oluşan “Ruhumu Beklerken // Waıtıng for my Soul” sergisi, sanatseverlere çağdaş sanata ait geniş ve dikkat çekici bir yelpaze sunuyor.
Sanatçı sergisiyle ilgili olarak duygularını şöyle anlattı ;
“İnanışa göre Ruh ansızın çekip giden bir köpek gibi çıkıp gidermiş bedenden, benim ruhum ne zaman kaçıp gitti bilmiyorum. Ne zaman geri döndüğünü ise yeni anladım.
Sanatsal çalışmalarıma yoğunlaştığım ve üslubumu geliştirmeyi hedef edindiğim 2011 yılının ilk aylarında“Natural Disasters / Doğal Felaketler” adını verdiğim ilk yağlı boya resim serime başlamıştım. Hızlı bir ön hazırlık sürecinin ardından üretimine başladığım bu seri, benim için deneysel bir nitelikteydi. Ne bir sergi ne de bir yarışma için boyamaktaydım bu tablolarımı. Sebepsiz bir yaratma isteği ve kendimle hesaplaşma fantezimle birlikte ilk defa nefes alıp vermeye başladı kompozisyonlarım. Eserlerim benimle simgeler üzerinden iletişim kurmaya çalışan yüzeylere dönüşmeye başlamıştı. Hayattayken hedeflerine ulaşamayıp dünyamıza hapsolan kayıp bir ruh gibi beliriyorlardı karşımda. Altı tablodan oluşan “Natural Disasters / Doğal Felaketler”i tamamladığımda anladım ki; ruhum geri gelmişti.
Meksikalı turist rehberleriyle ilgili bir anekdot vardır. Turistlere İnka tapınaklarını göstermek için ormanda ilerlerken birden sebepsiz yere durup saatlerce dinlenirler. Turistlerin bunun sebebini sorması üzerine yerli rehberlerden biri; “çok hızlı ilerlediklerinden ruhlarının arkada kaldığını, yetişmeleri için durup beklediklerini” söyler. Bahsettiğim tamamen farklı bir his. Ruh’um hızlı yol aldığım için arkada kalmamıştı. Çekip gitmişti. Belli ki vazgeçmişti benden; nefret etmişti, sıkılmıştı. Çoğunluk gibi ruhsuz yaşayabileceğim düşüncesine kapılmıştı. Şimdi ise bana ikinci bir şans vermek istercesine geri gelmişti.
Durumun farkına varmam 2012 yılının son aylarında oluşturmaya başladığım kompozisyonlarla artmaya başladı. Çocukken yaptığım resimleri ve fotoğraf arşivimi tarıyor, bilmediğim kasabaların ara sokaklarında “kompozisyon avına” çıkıyordum. Eski bir cinayet dosyasını tekrar soruşturmaya açan idealist ama yalnız bir dedektif gibiydim. En güçlü silahım ise samimiyetimdi. Samimi olma çabam kimi zaman yalan söylemenin muhteşem zevki ile kavgaya tutuşsa da galip gelen hep “samimiyet” oldu. Buna şaşırmadım çünkü ilişkilerimde göstermekte zorlandığım samimiyet duygusunu kompozisyonlarım ile aramda yaşamaya başlamıştım ve bu bana inanılmaz bir zevk veriyordu.
Bu seriyi oluştururken asıl kavgam, geri dönen Ruh’umun yokluğunda yaşadığım hayatımla yüzleşmek olmuştu. Ruhumun çekip gittiğinin farkında olmayan bir bilinçle yaşamıştım onca yıl ve bu gerçekle yüzleşmek için nefesimin yettiği derinliklere indim.
Eserlerimde beliren figürler ve semboller, resmimi tamamladıktan sonra anlam kazanırlar çoğu zaman. Sağır ve kör bir tutumla eskizlerini oluşturduğum tablolarım sonuçlandıklarında kendi dillerini konuşurlar. Vazgeçemediğim plastik öğeler ve kurguların içinde yer alan figürler kimi zaman maskeleriyle birlikte gelir, kimi zamansa yaratıcılarıyla göz göze gelme cesaretini gösterirler. Yüzleri bozulmuş figürler ise benim göz göze gelmeye cesaret edemediklerimdir.
Dolaysız ama kolayca okunmayı da reddeden bir anlayışla çıkıyorum karşınıza. İnanıyorum ki böylece, yaratım sürecinde bana musallat olan ızdıraplarımın kokusunu siz de içinize çekebilirsiniz biraz olsun.”