Paralel Dizi Devletini Kimler İdare Ediyor?
4 Şubat 2014
Hayırlısıyla KAYDA GEÇİRİYORUZ!
Dünya gerçekleri değişince bazı fikirlerimizin de değişmesi gerekiyor, Hakka Hakikatle ulaşma meselesi, bu yazı bu inançla yazılmıştır.
100 dizi daha yoldaymış, bakalım algılarımızı hangi hakikatlere yöneltecekler? Büyük çoğunluğunun kaldırılmak üzere yapıldığı malumumuz, hangileri tutturulacak biz bilmiyoruz ama bilenler biliyordur! Kayda Geçsin.
Oyunculardan şanslı olanlar, tutturulmamak üzere yapılan değil de tutturulmaya niyet edilen dizilerin kadrolarında yer alacaklar. Oyuncuların kestirebilmeleri zor bir durum, okudukları senaryolardan anlayabilecekleri veya yeteneklerine güvenerek çözebilecekleri bir iş değil, seçilmiş olmaları icap ediyor .
Gelişmiş ülkelerde diziler algıları yönetir ve ulusal çıkarlarla paralel bantta koşar. Demokrasi, muhalefet, kurumları sorgulama, güvenlik, sosyal, etnik, inanç farklılıkları, işlenen suçlar, caniler, sapıklar ve daha neler neler vardır hepsinde…
Diziler aşk, intikam, geri dönüş gibi ana aksiyona ustaca sarılan bal gibi politik metinlerdir. Dizilere bu gözle bakarsak ‘Paralel Dizi Devleti’ ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz.
Gelelim sıkça kullanılan ‘Dizi manyağı’ olduğumuz cümlesi ne kadar doğru?
İzlenme payları bize henüz dizi manyağı filan olmadığımızı açık, net biçimde gösteriyor, şükretmeliyiz; demek düşünüldüğü veya hesaplandığı kadar mankafa olmadık. İzlenme payı en yüksek dizilerdeki paylar ortada, bütün izlettirme atraksiyonlarına rağmen müşteri az. Reklam pastasına göre ayarlama yapılıyor gibi, yani her kanal kendine biçilen kadar yer almaya hazır, rekabet etmiyorlar. Tabii Acun’un bu pastada yeri farklı, pastanenin sahibi oldu zaten! Hatta bir başka yapımcı ile mal sattıkları kanal patronuna alacakları için leasing ofisinde kefil olduklarını kendi ağızlarıyla söylediler, asıl onlar Oscar’a aday olmalı Vallahi ‘Wall Street Kurtlarını’ bile yaya bırakacak bir durumunun iki aktörü bizden, Oscar goes to Acun and Gani…
İşin mali yapısını bir tarafa bırakalım bu işle ilgilenmesi gerekenler ilgilensin, malum bu sektörün ayakkabı kutuları değil ama ‘çekmece’ leri meşhurdur. Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece’ye sığan paralar öyle ayakkabı kutularına filan sığmaz.
Gelelim dizilerin mevcut durumuna; algılarımızı yönetiyorlar mı? Algıyı izleyiciyi yabancılaştırma olarak izah etmek kısmen doğru olabilir. Zaten artık dizi senaryoları yabancı dizilerinden alınıyor ama Allah’tan adaptasyon zavallılığı halindeler. İlginç olan, yazarı yabancı bir dizinin yayında yerli addedilmesi .
Peki ‘Özgün’ dizilerimizde durum nedir? Özgün dizimiz Muhteşem Yüzyıl’da entrikada dara düşüldükçe kolayı bulundu, Kanuni’nin yeni bir kız kardeşi saraya geliyor sonra kız kardeşler buhar oluyorlar. Hele Şah Sultan’a hem yazık oldu hem de öykündükleri yabancı diziler gibi ‘Manastır’a kapatamayacaklarından bir şeyhin dergahına yamadılar kadını, evini barkını kapadı koca Sultan. Şah Sultan’ın Sümbüli, Mevlevi, hem de Merkez efendi Müridesi olduğu rivayet edilir ama evi barkı bırakması biraz fazla oldu, rahibe mi oldu kadın? Hadi dergaha kapandı, paralel kurguda neden kalmadı? Görseydik dergahta konumunu, durumunu… Lütfü Paşa’dan dayağı yedi kayboldu kadın. Bu sene de bakalım Fatma Sultan kimden dayağı yiyip buhar olacak?
Peki , dizi senaryoları yapımcıların keyfine bırakılmış olabilir mi ?
Bana pek inandırıcı gelmiyor. Zaten yapımcılar dal budak sarabilen paralel kurgular severler. Dizinin ömrü böyle uzar, “aman ona dokunma, buna dokunma” kaygısı olunca ortada algı yönetimini ilgilendiren yasaklar var demektir. İş buradan sarpa sarıyor, yoksa hepsi akıllı insanlar. Ya da geniş kadrolara parayı dağıtmak yerine… Neyse para işi benim konum değil. Kabiliyetsizlik, işini bilmezlik diyemem, değerli insanlar var bu ekiplerde. Kendi tarihimizle ilgili bir dizide bile yabancılaştırma gayretleri ise şayanı hayrettir.
Maalesef tarihçiler, akademisyenler kadınların giysilerinin yakasına, Kanuni’nin cengaverliğinin yeterince gösterilmemesine, Harem’in kadınlarının gösterildiği gibi olmadığına her birinin eğitim görmüş olduklarına takıldılar.Tam tuzağa düştüler, önlerine konulan sınır ve çerçevede konuştular da konuştular ve eleştirdiklerine hizmet ettiler. Ben, algısı bu kadar tuzağa düşürülen akademisyen görmedim.
Dönemin ekonomik yapısı ve dizide tövbe ağza alınmayan gerçeklerle ilgilenen olmadı Hadi bu riskli alanlara girmekten çekindiler, peki o şehzadelerin hali nedir? Şehzadelerin ‘Lala’ları şehzadeler karşısında el pençe divan duran adamlar mıydı, yoksa her biri bir parti genel sekreteri gibi şehzadeleri yöneten ve kanlı iktidar savaşına onları hazırlayan beyin güçleri miydiler?
Paralel kurguda onlar, düşünceleri, aileleri hiç yoktu dizide. Şehzadeler sokakta hüdai nabit büyüyen çocuklar gibi oldular, ne düşünce, ne fikir ne onları eğiten hocaları vardı. Herhalde saray bahçesinde hoppala beyim hoppala şehzadem diye büyüdüle,r sokakta çember çevirdiler, bakımsız çocuklar. Eh sarayda onlarla meşgul olacak anneanne dedeleri de yok, kim büyüttü bu çocukları yahu? Dizide şehzadeler arası husumet veya dostluk bu yüzden yere basmıyor, boş boş kavga ediyor ya da birbirlerine sarılıyorlar. Fikir yokluğunda kabak budayıp durdukları konuşmalar yapıyorlar. Temelde fikri manada onları birleştiren veya ayıran hiç bir şey yok. Büyüdüklerini zaten gene aşk, meşk, kızlara ilgilerinden anladık.
Şimdi bu tarihi dizi bize neyi algılattı?
Yüzde yüz yerli bir başka eseri de yabancılaştırdılar. Keşanlı Ali’nin başına gelen pişmiş tavuğun gelmedi. Diziyi uzun soluklu ama özünü kaybetmeden bir Haldun Taner üçlemesinde akıtabilirlerdi. ‘Ay Işığında Şamata‘ , ‘Zilli Zarife’yi gözlerinin önünde göremediler mi? Yoksa gösterenlerin sözünü dinlemediler mi? Dizinin bir yerinde durup dururken Zilha’nın annesinin Zilli Zarife olduğunu söylemesi de ne manasız bir uyanıklıktı. Çok yaşayın emi! Trilyonluk platolar kurmaya bütçe ayrılıyor da Keşanlı’yı özgün müziğinden ayırıp kolunu kanadını kırmaya nasıl kıyılıyor? Koskoca Keşanlı Ali Destanı bile yabancılaştı, devrildi gitti.
Plato diye kurulan çamurlu sokaklar, gecekondulara verilen para dokunmuyor ama Yalçın Tura’nın hakkını istemesi mi dokunuyor? Bu plato işine iyice dalmak lazım, memlekette neredeyse Toki inşaatlarından fazla plato kuruldu. Antalya, İzmit, Beykoz, Bolu ilk ağızda sayabildiklerim…
Dizi meselesi basit bir mesele değildir. Mesela doğru dürüst bir hukuk dizimiz var mı? Yok. HSYK meselesini Hakime Hanım mı anlatacak, Karadayı mı? Askerlerle ilgili bir dizi var mı? Askerlerin anlatıldığı bir dizi var mı? Askeri lojmanlarında, aileleri arasında, çocukları, komutanları, sivil dünyayla ilişkilerini anlatan bir dizi var mı? Hiç olmadı, kayda geçsin.
Askerler kendilerini anlatmayı yıllardır tartışma programlarında emekli askerlere bıraktılar ya da onların karşısında tartışan ekseriyeti asker çocuğu karşıtlara! Askerin kendini ifade edemediği ve askeri eleştirebilen karşıtların çoğunluğunun ancak asker çocukları arasından çıkabilen bir demokrasinin samimiyeti olur mu? Ama komedisi olabilir…
Ben ekranlarda yıllardır izlediklerimin yalancısıyım, gözlerimle gördüm kaç kere. Düşünce özgürlüğünün öncüsü, aktivist, akil, ve korkusuz söylemelerin Kraliçesi Lale Mansur bile paşa kızı çıkınca ben susmaya karar verdim ve kalan ömrümü çoluk çocuğu dolduruşa getirenlerden korumaya. Bu susmuş halimdir kayda geçsin, henüz bayramlık ağzımı açmadım.
Prof. Doğu Ergil’e sonunda Pamukoğlu’nun patladığı tartışma unutulmazdır, internette var ilgilenenlere. Bu tartışma film konusu olabilecek derinlikteydi, biri dağda, karda terörle mücadeleyle ömrü çatışmalarda geçmiş ve sonra siyasete atılmış bir asker, öbürü teorisyen ve korunaklı askeri muhitte büyümüş bir asker çocuğu… Askeri vesayet hangisinde diye sorgulattılar insana…
Biz dizilerimizi kayda geçirmeye devam edelim; diziler değişim, dönüşüm ve hatta doktrinel değişikleri bilen, topluma doğru aktarabilecek ekipler tarafından yapılıyor diyebilir miyiz? Hayır. Bunu da kayda geçirelim.
Dizilerdeki halkta olmayan mekan, prodüksiyon zenginliği ise değersiz tablolar gibi. Dizi dünyasını siyasetçilerin ihmal etmemesini öneririm basit bir yapı değildir, suya sabuna dokunmaz görünen büyük bir rant alanıdır maddi, manevi. Ve elbette en önemlisi dizilerin vicdanı vardır, olmak zorundadır kamusal vicdandır bu. Bizim dizilerimiz umursamazdır, hiçlik boyutu oyalamaz hale geldi. Dizilerde algı yönetimi bizleri değişimlere dünyanın yörüngesine paralel olarak hazırlamadı, “suya sabuna karışma, sana ne, burnunu sokma” modeline uygun yurttaşlar hazırlamak istedi. Tıpkı Hakime Hanım’ın bize hukuk devleti isteme arzusu veremediği gibi. Akademia bu konulara yeterince değinmedi, bunu da kayda geçirelim.
28 Şubat derler ama bu süreç esnasında, sonrasında ve hatta evvelinde başlayan ve devam eden diziler üzerine bir araştırma, doktora tezleri var mıdır acaba bilmiyorum. Televizyonlar güçlerini dizilerden alırlar, ve bu haliyle medya patronlarını geçelim. Televizyon alanlar bir süre sonra kaçışıyor zaten, yeni alan ise aldığı televizyonu nereye koyacağını bilmiyor, hırsını bize koymaya çalışarak çıkarmaya çalışıyor (son ses kayıtları WOW ).
Kim seçilirse seçilsin, iktidara kim gelirse gelsin Türkiye’yi bu dizi yapısıyla yönetebilmesi çok güçtür. Hadi kayda geçirelim paralel bir güçtür diziler. Kim bu düzeneği dizayn ettiyse medyayı o yönetmektedir, bu durumda İnşaallah devlettir ve bir bildiği vardır diye dua etmekten başka çare yok. Ama ya değilse ya bir avuç fırsatçı; küçümsenen ve başı boş bırakılan veya kontrol altında tutulduğu zannedilen bir alanda at koşturmakta ise? Tehlikeli bir sorudur kayda geçirelim.
Ve gelelim hakikate; artık ‘Data Age’ deyiz. ABD’nin kendini dizileriyle mükemmel ifade ettiğini düşünüyorum hem de bütün dünyaya. Bilhassa gençlerin favorisi ‘Person of Interest’ dizisi nasıl başlıyor biliyor musunuz? Hatırlatayım; “İzlenmektesiniz. Hükümetin sizi günün her saati izleyen gizli bir makine sistemi mevcut. Bizi asla bulamayacaksınız. Ancak ister kurban isterseniz fail olun, eğer numaranız sıradaysa biz sizi buluruz.”
Internet yasağı… Hürrem dedi ki, Dila Hanım kodu ki, “yok filan dizide acaip laf sokmuş kutu demiş”, Tuba 60 almış, Gülben fiyatını indirmiş, Hülya döner gene yener falan filan çok alık mevzular kalıyor, bilmem anlatabildim mi?
Ele geçirilen bir medya filan da yok, patronlarının ipini çeken bir medya düzeneğinin en büyük gücü diziler dünyası, patron iktidar olsa ne olur, olmasa ne olur, çok patron postaladılar! Mehmet Altan bile bunu göremedi. akıl kendinden başkalarını azımsayıp, küçümseyince, yok sayınca tutuluyor. Asıl bunu da kayda geçirelim.
Sevgiyle
NECEF UĞURLU