Medyada Kahpe Tuzaklar
5 Eylül 2013
Kayda Geçsin!
Dünyamızda yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun yeni dünya düzeninde kahpe tuzaklarla dolu bir ormanda mahsur kalmış bebekler gibi olduğunu düşünüyorum .
Yalnız insanlar mı, bitkiler, hayvanlar, sular, bütün canlılar.
Bu vahşi ormanda sağ kalmalarını sağlayacak yol gösterecek kılavuzlarını nasıl seçmeliler , demokrasi tarifinde bu soruyu kayda geçiriyoruz.
Kastım siyasi liderler, kadrolarıyla da sınırlı değil , medyada bu kılavuzluğun içindedir ve siyasetten çok daha sorunlu bir alandır.
Medya neye kılavuzdur sorusunu kayda geçirelim ve boşuna söylenmiş değildir diyerek , kılavuzu karga olanın başı b..tan çıkmaz atasözümüzü hatırlayalım.
Neticede siyasi alanda fazla seçeneğimiz olduğunu düşünmüyorum, çoğunluğumuzun da düşündüğünü sanmam ama kontrol bizde.
Partilerimiz, sistemimiz belli. Alternatif yaratıp yaratmamak veya beklentilerimizi mevcut partilere dayatmak elimizde.
Ama Medya’da tam tersi , seçenek çok gibi dursa da aslında binlerce aynı uğultunun çıktığı bir kakafoni içindeyiz . Ve kontrol bizde değil.
Sait Faik’in ‘Son Kuşlar’ öyküsünü yıllar sonra bir daha okudum.
Öykü ; Minicik kuşları mideye indirmek için ökse kuran Heybeliadalı et obur adamı anlatır , kuşların her biri bir lokma etmeyen gövdelerinden binlercesini yese doymaz , ökseleri kurar da kurar.
Adaya süzülüp gelen kuşlar ve onlara tuzak kurmuş bekleyen adamın öyküsüdür, aslında adamda kötü bir adam da değildir, aile babasıdır ama kuşları yer !
Bizim televizyonlarda bu etobur adam gibi, maalesef bizi yiyor . Onlarda , karar vericilerde kötü insanlar değiller , aile babaları ama bizi yiyorlar hatta kendilerini de yiyorlar.
Evet dünyamız kahpe tuzaklar, ökselerle ve oburlarla dolu ama ne yapıp yapıp ‘Son Kuşlar’ olmayacağız , bizim aklımız, inancımız var ve bu toprakların insanlarının birbirlerini yemekle geçirdikleri zamanlar kadar medeniyetler kurdukları sulh sükun anları da var.
Fukaralaşmayacağız, zenginleşirken oburlaşmayacağız, ahlaksızlaşmayacağız.
Başaracağız.
Medyaya, televizyonlara da bu bağlamda bakarsak ; izlence seçeneklerini fakirleştirip , daralttıkça bizi bekleyen çürümeye karşı güçsüzleşiriz.
Dizi mi, elbette ama sıradanlaşmayı , vurdum duymazlığı önermeyen diziler lazım, aşkta olsun içinde, ihanette yani insana dair ne varsa ama yeter ki ‘bana ne’ciliği, sıradanlık, bayağılığı, ucuz kahramanlığı, büyümüşte küçülmüş laflarla dolu , her cümlesi ‘ya..’ diye başlayan diyalogları kimse çağdaşlık, liberalizm , modernite , vatanseverlik diye yutturmaya kalkmasın.
Farklı seçenek olmadığı için dayatmalarla palazlanan pek az dizinin izlenme paylarının dişe dokunur olduğunu görüyoruz zaten ,gerisi fos .
Dizileri mizileri ‘mesir macunu’ gibi uzatıp halka atıyorlar , kalabalıklarda atlıyor ama yiyeceğinden , şifa beklediğinden değil.
İzlenmeyenler için de ‘Anlamadılar da ondan izlemediler’ diye bir durumda yok ortada, hani ağır bir sanat yapılıyordur da halk anlamamıştır edebiyatına sığınmak anlamsız.
Esasen artık; nispeten izlenen kaldırılıyor, hiç izlenmeyen devam ediyor, internette, sosyal medyada pek beğenilen ekranda izleyici toplayamıyor işin aklı mantığı başka yerde. İnternet mecra henüz kendi dizi , program ortamını yaratamadı.
Olacaktır , kayda geçirelim.
Geçen yıl Kevin Costner ‘House of Cards’ ı yeniden çekti hatırlayın.
Dikkat ederseniz artık dizileri değil ‘oyuncuların’ ayaklarının altına takoz konulup konulmadığı haber oluyor, yani oynayanların öyküleri ile ayakta kalıyor diziler .
Dizinin öyküsü heyecan vermeyince böyle olur.
Şu an bu gidişattan büyük paraların döndüğü sektör memnun.
İzleyici izlenme paylarında müşteri memnuniyet ifade etmiyor, neden sektörün umuru değil ayrıntıya girmiyorum.
Sektörün içindekilerden bir kesim rüyalarında göremeyecekleri servetler karşısında her hafta aynı kişiye çıkan piyango talihlilerine dönmüş durumdalar. İtibar da istiyorlar lakin çok da ısrarlı değiller. Akıllı olanlar ağızlarını zorunlu olmadıkça açmıyorlar zaten.
Bir kesim ise bu talihlilere dahil olmak istiyor ama nasıl olacağını çözebilmiş değil , oynadığı diziyi göklere çıkartıp ‘ Bu projeye dahil olmak için kesinlikle para almayabilirdim’ deyip tiplemesi patlamayınca (hep bir tipleme lafıdır sürüp gitmektedir ) ‘yooo öbür taraf daha fazla veriyor gidiyorum’ diyenler mi istersiniz,
Yapımcısını baba gibi gördüğünü açıklayıp dizi kaldırılıp parasını alamayınca kıyametler koparıp babanın sülalesinden başlayanlar mı…
Birde dizi kaldırıldığında dizi yapımcısı ile yayın kuruluşu arasında olanları izah eden , dizinin yayından kaldırılışına siyasi kılıf bulma heveslisi oyuncular var , hani kaldırıldık bir misyon olsun bari hevesleri, genellikle bu grup yapımcı ile yayın kuruluşunun arasının açılmasına neden olma tehlikesi arz ettiğinden yayın kuruluşu muhtemelen yapımcıya ‘kardeşim sen yapımcısın bu dizi biter başka dizi ısmarlarız bu herife ne oluyor’ dediğinde cırcır böceği oyuncu 24 saat içinde aksi beyan ile tükürdüğünü yalamak zorunda kalıyor.
Bu insanların çoğu işlerini iyi yapan , haklı olarak sektörden güvence ve paylarını almak isteyen normal insanlar. Piyango çıkanlardan fazlaları var eksikleri yok . Ama konjonktür ne omurga bırakıyor ne dik duruş , ökselere doğru uçan son kuşlar geliyor aklıma içim acıyor.
Hep siyasi alandaki yalakalıktan bahsedilirken üzülerek kayda geçirmek zorundayım ki ; dizi , TV dünyasındaki yalakalıklar siyaset dünyasının bin misli ve ibret verici.
Kendi kendini bu kadar hızlı itibarsızlaştıran bir başka sektör var mıdır acaba soralım ve sorumuzu kayda geçirelim.
Genede ilk defa medyada yalaka yetersizliği olduğunu düşünüyorum. Bu medyamızın ciddi bir sorunu.
Mevcut yalakalar artık kafi gelmiyor , yalakalıkları izlettirmiyor.
İzleyici izliyor gibi yapmaz, ne mecburiyeti var, ama birileri izleniyor gibi yapıyorsa ve izlenme olasılığı olan işleri izlenemez saklı köşelere koyuyorsa , ki bu numaralar bayat numaralardır ,ekranlar bir süre daha emperyalist duygular , seks, ensest ilişkilerle idare edecekler.
Medya da kontrol bizde değil, kahpe tuzakları , ökseleri kayda geçirelim.
Sevgiyle