Leyla Erbil’e Vapur’dan Seslenmek..
24 Temmuz 2013
Uzun zamandır lösemi tedavisi gören, Türk edebiyatının usta kalemlerinden Leyla Erbil’in cenazesinde kırmızı kağıttan vapurlar dolaştı elden ele…
Kırmızı kağıttan vapurların içinde Erbil’in ‘Vapur’ öyküsünden bölümler yazılıydı… İşte böyle veda edildi Nobel ödülüne aday gösterilen ilk Türk kadın yazara…
‘Edebiyatın devrimcisi’ derlerdi Erbil’e… Anlatım dilinde yaptığı değişikliklerle ve anlatım tarzıyla 1950 kuşağının en önemli yazarları arasındaydı.
Leyla Erbil’in naaşı öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Sesimiz buradan Zincirlikuyu’ya ulaşır mı bilinmez, en iyisi O’na, kendi sözleriyle ‘Vapur’dan seslenmek…
Hayır, bu bir veda değil,sadece el sallıyoruz, ‘Vapur’dan…
“Hiç nöbetçisi, vardiyacısı olmadan, adamsız bir vapur kaçar mı? Vapur olur da kopar gider de kaptanı ortaya çıkmaz mı? Benim gemime ne oldu? Hani benim vapurum? Ben neyin kaptanıyım şimdi? Şimdi ben ne olacağım diye sormaz mı?… Öteki vapurlar da severlerdi kaptanlarını: Aziz kaptan, Temel kaptan, Ömer kaptan, kaç kez vapurunu şuraya buraya çarptıran Asım kaptan ve babam. Babam neredeydi benim?”
“Boğazda hiçbir nenleri değiştirmeksizin salt hokkabazlık edip çevreyi güldürdüğünü sanarak, salt insanların temel yaşamalarını bozmayıp arada bir eğlendirdiği, avuttuğu için, bir bakıma kandırdığı, başladırmaya değil de boyun eğmeye doğru itelediği için onları, çaresiz, tek, umutsuz sandığı için, kıymış mıdır kendisine vapur?”
…
“Uykularımızın içinde bugün bile düdük sesleri duyarak uyandığımızı biliyor mudur?”
“Annemin ölene dek öncekilerden daha hızlı ve severek ördüğünü biliyor mudur?”
“Karnına, göğsüne basa basa öldürdüğümüz annemin?”
…
“Babam kimdi benim ve neredeydi?”