/ /

Kitap Hırsızı

12 Şubat 2014

Tuba Nur Gediman

thebookthief_2

“İşte küçük bir gerçek; öleceksiniz.” (Sf. 1)

İtiraf etmeliyim, bu kitapla tanışmam fazlasıyla uzun sürmüş! 2005 yılında Markus Zusak tarafından hayata getirilen Kitap Hırsızı, bugün ben de dâhil olmak üzere milyonlarca insanın hayranlığını kazanmış bir sanat eseri.

Kitabın kapağı adeta farklı bir dünyaya açılan küçük bir kapı. Anlatıcımız bir zaman Almanya’da uzun süre ikamet etmiş olan Ölüm’ün ta kendisi. Meşhur kitap hırsızı, romanın başkahramanı Liesel, 1939-43’lerin Almanya’sında bir çocuk. Kendisi sarışın, ama kahverengi gözleri var; ve o dönemde Almanya’daysanız, ‘kahverengi’ sahip olmayı isteyeceğiniz türden bir göz rengi değil. Çocuklarına bakamayacak kadar yoksul olan annesi Liesel’i ve erkek kardeşini trenle yeni ailelerine götürürken başlıyor yolculuğumuz. Ölüm Liesel’i ilk kez bu trende görüyor; tam da kardeşinin ruhunu almaya gelmişken. Aynı gün kardeşi önemsiz bir kasabanın önemsiz mezarlığına gömülürken, Liesel ilk hırsızlığını yapıyor. Kardeşinin mezarını kazan adamın cebinden düşen gümüş işlemeli siyah kitap; Mezar Kazıcının Elkitabı. Yeni kitabını alıp yeni ailesinin yanına yerleşiyor.

Ve, Hitler Almanya’sına hoş geldiniz. Burası özgürlük kelimesinin anlamını yitirdiği yer.

“Bir zamanlar garip, küçük bir adam vardı. Hayatı ile ilgili üç önemli şeye karar verdi:

tumblr_mcl5241ZqT1qi1znmo1_r1_500

  1. Saçını herkesin taradığı yönün aksine tarayacaktı.
  2. Küçük, tuhaf bir bıyık bırakacaktı.
  3. Bir gün dünyayı yönetecekti.” (Syf. 445)

Anlaşılacağı üzere kitap içerisinde birçok sembol barındırıyor. Bu semboller öyle güçlü cümleler altına gizlenmiş ki, en sevdiklerimden birini paylaşmadan geçemeyeceğim.

1936 Berlin Olimpiyatlarında dört altın madalya kazanmış olan siyahî atlet Jesse Owens’ın hayranı olan bir karakter var kitapta; Rudy (kendisi bir de Liesel’in en yakın arkadaşı oluyor). Owens’ın Olimpiyatlardaki başarısını gördükten sonra evde bulduğu kömürlerle her yerini siyaha boyayıp sokaklarda mutlulukla koşarken babası Rudy’yi buluyor:

“- Oğlum, kendini siyahlara boyayıp ortalıkta dolaşamazsın, anladın mı?

– Neden baba?

– Çünkü seni götürürler.

– Neden?

– Çünkü zenci Yahudi ya da başka bir ırktan olmayı istememelisin… sadece biz olmalısın.

– Yahudiler kim baba? (…) Yahudi olmak için para mı ödüyorsun? Bir belge filan mı alıyorsun? Keşke Jesse Owens gibi olsaydım.

– Biliyorum oğlum, ancak senin güzel sarı saçları ve iri, güvenli mavi gözlerin var. Bununla mutlu olayı öğrenmelisin, anladın mı?

Ama Rudy hala bir şey anlamamıştı.” (Sf 65)

tumblr_mrwad1uVbZ1rnzpwso3_500

Bana kalırsa, bütün hikâye bir çocuğun saf beyazı ve güç ile savaşın karanlık siyahı üzerine yazılmış. Bir de kırmızı, ki neyin kırmızısı olduğunu anlamak pek zor olmasa gerek.

Şunu belirtmem gerek, eğer iki günde tüketilebilecek, günlük konuşma havasında yazılmış bir kitap arıyorsanız, bu kitap size göre değil. Mutlu biten mutlu hikâyeleri seviyorsanız, bu kitap size göre değil. Hele de uyku öncesi iki sayfa okumalık başucu kitapları ile ilgileniyorsanız, bu kitap hiç ama hiç olmaz.

Ama, sanattan anlıyor ve onu seviyorsanız, güzel bir cümle okurken beyniniz ve kalbiniz senkronize olup birlikte iç geçiriyorsa ve inanılır hikayeleri inanılmaz kılan yazarlar kitaplığınızın altın tacını giymişlerse, Kitap Hırsızı ile buluşma vaktiniz gelmiş demektir. Hemen en yakın kitapevine koşun!

Sevgiler 🙂


Yorumlar(0)