Kayda Geçsin
5 Haziran 2013
Halk sokaklarda ;
Al Jazeera , Halk TV vermese evdekilerin haberi olmayacaktı.
Sayın Başbakan’ın Türkiyede ‘Olay’ olan ABD ziyareti ABD medyasında kaç saniyelik bir haber oldu malum, ama ‘Taksim’ haberleri epey yer aldı gerek ABD , gerek Avrupa’da.
Bu durumu bilhassa kayda geçiriyoruz .
Bruce Willis bile tweet atmış, ama Kevin Costner suskun !
O dönemin Ak Parti Başkan yardımcısı Prof. Edibe Sözen yorumlasın bu durumu, malum Kevin Costner’ın da Ak Partinin değişim sürecini desteklediğini söylemişti !
Ak Parti şehri ağaçlandıran bir belediye başkanıyla siyasette iktidara yürüdü , bir parkın ağaçlarıyla kalpleri yaraladı , yaralamaya devam ediyor .
İş büyüdü, büyüyor.
Artık ağaç hesabı yapmanın, ağaçlarda takılı kalmanın anlamı yok.
Elbette bu ülkenin bütün insanları ağacına da, sokağına da, suyuna da, toprağına da , kaynaklarına da özetle vatanına sahip çıkacak gerektiğinde uyaracaktır , bunda anlaşılmayacak bir durum yok.
Ne ağaçları, ne ABD’yi, ne kendi halkını anlayamadan bunca yıl nasıl iktidar oldu Ak Parti sorusunu kayda geçiriyoruz.
Ak Parti demokrasimizin bir siyasi partisidir, neticede seçimle geldiği gibi gider ama medyamız için aynı imkan yok.
Taksim olaylarında haber veremeyen medya tarihinin en büyük utancıyla başbaşadır Medya ‘Tükenmişlik Sendromu’nda Meryem Uzerli’yi geçmiştir, belki Almanya’da tedavi olurlar, belki Uzerli gibi rapor alırlar.
Ama medyanın beyin ölümü gerçekleşmiş de olabilir.
Medya’yı ‘Üzerimizde baskı var ‘ağlaşmaları ise özrü kabahatinden büyük hale getiriyor .
Koskoca adamlarsınız mesleğiniz, yayıncılığın gereği ne ise onu yapsanıza.
Lali epkem dilleriniz.
Medya yöneticileri ; hangi dizide koskoca rollere hangi mankenler konulacak kararlarına gücünüz yetiyor da, memleket sokaklara dökülmüş bunun haberini vermeye mi yetmiyor?
Halk sokaklarda , İclal Hanım Lavanta üzerine konuşuyor, Emine Beder yufka içine et yemeği dolduruyor , ekranlarda kuşlar, penguenler hayvan belgesi izlemekten insanlığımızı unuttuk, tamam doğayı severiz de bizimde hikayelerimiz de var, Nebil Özgentürk var da Allahtan insanlığımızı hatırlıyoruz.
Olaylar hafta içi olsa göbek atsak mı atmasak mı gelgitleri olacaktı ekranların.
Ömer Laçiner gibi aydınlar var ekranlardan içimize su serpen.
Ama halkın aptal, olan bitenin farkında olmayan, kullanılmaya açık canlılar olduğunu düşünen medya ağızlarını demokrasinin edebine uymaya davet etmenin de zamanı geldi.
Hele hele, 27 mayıs öncesi olayları, 28 şubat sürecinde tencere tas çalmalardan benzetmelerle vehimler üretmenin demokrasi adabına aykırı olduğunu kayda geçirelim.
Sivil itaatsizlik tef de çalar, düdükte, gitarda, sazda bundan kim neden rahatsız oluyor manalar çıkarıyor anlayamadım.
Provakatörlere dikkat etmeliymiş halk, Allah Allah bu devletin görevi.
Sokaklara inmekte maksadı belli halkın, başka maksatla oraya gelip sağı solu ateşe verenleri bulup çıkartacak hali yok, dedektiflik yapmaya gitmiyor meydanlara, o iş devletin görevi.
Meydanlara inen herkes provakatör, söylediğinden başka maksatlı, terörist diye düşünce üretmek ciddi bir ruh hastalığı emaresi olabilir ancak .
Medyayı kayda geçirmeye devam edelim.
Mainstream medya, artı yantiri kanallları sınıfta kalmıştır.
Ak Parti medyası ise iltimasla sınıf geçirilen müdür çocuğu gibi oldu.
Ak Parti dönemi ‘medya dar çevresi ‘ yandaş medyayla hem genişledi hemde fikri manada çok daraldı , nasıl becerdiler bunu hayret ki ne hayret , hesaplanarak yapılabilecek bir iş değil.
Yandaş medya dönüp dolaşıp aynı şahıslara geliyor, aynı mainstream medya gibi.
Mesela TMSF Çukurova Medya grubuna ‘başarılı medya yöneticisi’ Cengiz Özdemir’i atamış.
Özdemir Star Medya grubu başkanı olarak gene TMSF tarafından atanmışken Kenan Işık’tan haber sunucusu yapma gayreti medya tarihine geçmiş başarılarından biridir, kaç günde Kenan işi bırakmıştı hatırlayamıyorum.
Cengiz Özdemir’in ikinci medya başarısı da devamlı TMSF tarafından el konulan medya gruplarına atanması oluyor bu da ikidir oluyor zaten.
TMSF’nin anlaşmalı eczanesi gibi oldu Sayın Cengiz Özdemir , el konulunca atanıyor ve medyada başarılı oluyor.
Ak Parti’nin medyası ile başı çok dertte, yandaşlardan yakasını kurtaramıyor Sayın Başbakan.
Elbette işini doğru yapan istisnalar var elbette ama bir kişi 5 diziye danışmanlık, 3 tv de yorumculuk , gazete köşesinde yazarlık yapınca verimli sonuçlar alınmıyor, Perikles, Perikles, Perikles durumları oluyor, çok konuşuyorlar, ve etkileri kalmıyor.
Her yandaş gazeteciye nerede ise 2,3 program , 3, 5 dizi danışmanlığı düşmekte!
Ayrıca akil sürecinin her biri tabii üyeleri oldular , tabii senatörler gibi.
Yandaş medya ekranları sevdi hatta bu tutku uğruna güzelleşme derdine düşenler var.
Yöneticilerden bir adamcağız kademeli olarak burnunu kestire kestire hal oldu.
Burnu büyükken çok daha mütevazi idi şimdi burnu küçüldü kibri büyüdü.
Türk Medya Tarihine burnu küçüldükçe burnu büyüyen ilk insan olarak geçti.
Birde burun kesildikçe dudaklar fazla yayıldı , sol kulaktan sağ kulağa genişledi o durum nasıl toparlanacak bilemiyorum.
Müzevir medyayı da kayda geçirelim, olayları anında haber veren tek TV Kanalı Halk TV’yi gammazlayıp duranlar oldu .
Al Jazeera’yı da gammazlasana hadi…BBC, CNN sırayla git.
Sende haber yapsaydın , geceleri ROK’u bağırttıracağına yayıncılık yapaydın.
Mesele ne Halk TV’dir, ne ROKTV , yayıncılık ahlakıdır.
Halk TV imkanlar açısından dökülüyor, yapabileceklerinin en iyisi mi o da tartışılır ama haber verdiler.
Gazetecilik, habercilik yapılmadı Taksim olaylarında.
Hele arabuluculuğa soyunan, akıl veren gazetecilik halkın sabrını çoktan taşırdı , haber istiyoruz haber, akıl, arabuluculuk değil.
Hükümete akıl verme, arabuluculuk hevesinde Taha Akyol’un en genç , en ciddi rakibi Hakan Çelik.
Kendisi şüphesiz çok yönlü bir arkadaş, radyocu, temsilci, ‘weekend’ci, otomobil eleştirmeni , moderatör, elhasıl bir medya akili , lakin gazeteci değil , haber vermiyor, veremiyor.
Velhasıl medya yandaşı, candaşı Taksim Olaylarında toptan sınıfta kaldı, kayda geçiriyoruz.
Gidişata bakıp duruma göre olayların 3,4 gün sonrası, muhtemelen menajer veya yapımcısının onayıyla meydana inen bazı sanatçılar da sınıfta kalmıştır, sınava geç kaldılar .
Kalabalığa kaynak yapmış gibi duruyorlardı.
Cem Yılmaz’ın ‘ iyiler daima kazanır’ tweet’i de bir fikri yansıtmıyor, nedir öyle futbol maçı öncesi ‘iyi oynayan kazansın’ gibi manasız bir laf. Şart mıydı tweet atmak , çalışmadan sınava girilir mi , sınıfta kaldı ama sınıfta kalma hediyesi olarak bir Massarati veriyoruz Hem Kemal’in hatırına, hem de zengin çocuklarına sınıfta kalıncada hediye verilir ya, adettendir şımarsınlar diye .
Bazı sanatçıların ‘aklıselim’ daveti ise kabak tadı verdi.
Kimi aklıselime davet ettikleri belli değil, ne şiş yansın ne kebap tarzı deklerasyon davetler.
Sanki burası müstemleke de halk isyan çıkarmış müstemleke valisine karşı.
Bunlarda üstünde güneş batmayan imparator, imparatoriçe, halkın üstü, devletin üstü, tebaalarını ve herkesi ‘aklıselime’ davet ediyorlar.
Sanatçılar bilmeli ki , daha iyisi için sivil itaatsizlik hakkını kullanan bir halk var, hepsi bu.
Çok mu zor bunu sindirmek ?
Sindiremiyeni sandıkta götürüyoruz da ne hikmetse sizi götüremiyoruz.
Hem kısık ateş demokrasinin nimetlerinden yararlanacaksın hemde daha demokrasi ister gibi yapacaksın ,gerçekten isteyenleri de ‘aklı selim’e davet edeceksin ben böyle karışık hayatları hiç anlamıyorum sadece kayda geçiriyorum.
Kısık ateş demokrasiden ne halk ne de çok değerli sanatçıların büyük çoğunluğu bu daveti yayınlayanlar gibi kazanmadı, kendilerine korunaklı hayatlar kurmadı, seçimleri farklıydı diyelim geçelim, bu tür davetlere de artık umarım son verirler.
Sanatçılar arasında da sınıfta kalan neyseki fazla yok.
Sanat dünyasından devam edelim;
Mehmet Ali Alabora ise bir İş Bankası aktivisti olarak meydanlara alışık, polise de alışık olduğu için zorlanmadı.
Ben bir süre önce Kadıköy meydanında 30, 40 kişilik bir topluluğa hitap ederken dinlemiştim Alabora’yı, çarşıdan dönüyordum koydum torbalarımı bir kenara ne diyor bu çocuk diye kenara oturdum, Kyoto anlaşmasını anlatıyordu, faydalıydı lakin polis sayısı dinleyici sayısından bin kat fazlaydı. Hatta bir polis konuşmalarını ezberlediğini söyledi, ‘doğacı olduk artık abla’ dedi.
Taksimde kalabalığı görünce herhalde hah benim arayıp da bulamadığım kalabalığım demiş olabilir Alabora.
Uzatmayalım, sokaklara, meydanlara indi halk, çünkü sabretti sabretti, sustu, ağaç altlarına sığındı onlarda kesilince patladı.
Bu milletin ağacına, mangalına dokunmak kimseye hayır getirmez.
Meydanlarda dövüldü, sövüldü , sulandı, polisin gaz kaçağına maruz kaldı.
Ama halk sınıfı geçmiştir.
Mahmut Övür kardeşimin endişelenmesine gerek yoktur, geriye gitmeyiz.
Barış’da istiyoruz, demokraside, meydanlarda hep beraberiz, Sünnisi, Alevisi, Kürd’ü, Türk’ü , muhafazakarı, liberali.
Hiç bir partinin adamı değil meydandakiler.
Hepimiz her şeyin en iyisini, evrensel ölçeklere uygun olanını istiyoruz.
Çünkü herşeyin en güzeline layıkız.
Meydanlardaki halkın arkasında başka maksat, mana, güç aramanın anlamı yok.
Halkın kendi gücü var.
Sokaklardakiler ne terörist, ne örgüt mensubu, ne dış mihrakların kuklası.
Sadece sabırları taştı.
Meydanlarda Tayyip Bey’e oy veren de var, vermeyen de.
Vermeyenler Tayyip beyin kalpten gelen sözlerine bunca yıl hiç bir şey demedi, bizim başbakanımız diye bağrına bastı ama artık Başbakan tuhaf bir hoyratlığa teslim.
Hoşuna giden sözlere alışmış, başka sözleri duymaya tahammülü kalmamış bir başbakan.
Doğrudur iş artık ağaç meselesini aştı, ideolojikte olabilir ne mahsuru var? Demokrasilerde tek partinin ideolojisinden başkası yoktur denir mi ?
İstanbul’da başlayan, pek çok anadolu şehrinde destek gören toplantılar birlik beraberliğimizin simgesidir.
Kim halkı mobilize etti diye illa bir şüpheli arayacaksak, son zamanlarda halkla birebir temasa geçen, isteklerini tespit eden, bölge, bölge, il ,il sadece akiller dolaştı!
Aralarında sağlam ‘Soros’cular da vardı. Acaba diyeceğim ama, meydanlarda ki halk onları dinleyecek halk değil.
Meydanda ki halk ;
‘Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem ‘
‘Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam’,
‘Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam’,
‘Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale’,
‘Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum’ diyen bir halktır.
Genetik kodları ne etnisitede, ne mezhepte, mısraların şifresinde saklı benzersiz bir karmadır meydanlarda ki halkımız.
Yanlız sağı solu belli olmaz.
Ne yapalım, biz buyuz, bu bizim eski huyumuz.
sevgiyle
[email protected]