İstanbul’u Şekillendiren Aile: Balyanlar
2 Ağustos 2013
Düşünün. Akşam vakitleri. Boğazın ortasında vapurdasınız. Dört çevrenize bakıyorsunuz. Parıldayan ışıklar içinde camiler, saraylar, kışlalar, kuleler göreceksiniz. İşte o gördüklerinizin yarısını onlar yaptı. Onlar Ermeni mimarlar. Balyanlar.
İstanbul’un sülietine damgasını bir Mimar Sinan vurdu, bir de Balyanlar…
Balyanlar herhangi bir devlet kurumuna bağlı değildiler. Direkt padişaha bağlıydılar. Padişahın isteği olan Avrupai yaşam tarzını simgeleyen büyük, gösterişli, bol heykelli ve havuzlu saraylar, modern mimari çizgilerle işlenmiş camiler, kışlalar, kuleler, konaklar yaptılar.
Avrupa’da öğrenim görüp modern mimari yaptılar ama taklitçi olmadılar . Avrupa’dakinin birebir kopyasını inşa etmediler. Eklektik bir tarzda Osmanlı’nın birikimiyle Avrupa’nın modern mimarisini sentezlediler. Çünkü onlar Osmanlıydılar.
Bu topraklarda büyümüşler, bu kültürle yetişmişlerdi. Ne Boğaziçi gibi lüks sayfiye mekanlarında ne de Beyoğlu gibi Avrupai yaşantının merkezinde konakladılar. Üsküdar’ın mütavazi semti Bağlarbaşı’nı karargah eylemişlerdi.
Osmanlının mimari faaliyetlerini yapan Hassa Mimarlar Ocağı sadece İstanbul’u değil 3 kıtanın büyük bir bölümünü camiler, külliyeler, çeşmeler, hanlar ve hamamlarla donatmıştı. Hassa Mimarlar Ocağı Mimar Sinan zamanında altın çağını yaşamıştı. Osmanlının gerilemesine paralel olarakta zamanla geriledi. Öyle ki 1800′lü yıllara gelindiğinde Osmanlı sarayının istediği mimariyi yapamaz oldu ve 1831′de lağvedildi ve onun yerine Ebniye-i Hassa Müdüriyeti kuruldu. Bu müdüriyette bilgili mimar eksikliği yüzünden projeleri uygulamada sıkıntı yaşayınca devreye bir mimar ailesi olan Ermeni kökenli Balyanlar girdi.
Balyan ailesi Kayseri’nin Deverenk Köyü’nden. Ne zaman İstanbul’a yerleştikleri bilinmiyor. Ama aileye adını veren Bali Kalfa 1803′te İstanbul’da vefat ediyor ve Üsküdar’da bulunan Bağlarbaşı Mezarlığı’na gömülüyor. Görmek isterseniz eğer mezartaşı hala oradadır.
Bali Kalfa bir mimar değil bir inşaat onarımcısı kalfa adını alması bu yüzden zaten. Bali Kalfa’nın, Krikor, Senekerim ve Bedros adlı 3 oğlu oluyor. Bunlardan Krikor ve Senekerim İstanbul mimarisi açısından özellikle önemli. Çünkü bu ikisi Hassa mimarlarıdır. Yukarıda da bahsettiğim gibi sarayın, padişahın mimarları.
Krikor, babası Bali Kalfa’ya atfen Balyan soyadını kullanan ilk aile mensubu. 1764′de doğan Krikor Baylan ilk mimarlık eğitimini geleneksel bir tarzda ailesinden aldı ve oldukça genç denebilecek bir yaşta -30′lu yaşlarında- padişah 3. Selim zamanında Hassa Mimarlığı görevine atandı. Yıldızı da kısa zamanda parladı.
3. Selim’in orduda başlattığı yenileme hareketlerinde Krikor Balyan’da önemli görevler üstlendi. Çünkü modern ordunun mekanları olan modern kışlaları o inşa etti. Rami Kışlası, Davut Paşa Kışlası, Tophane Arabacılar Kışlası ve aynı zamanda gezi parkı yapılmak için yıktırılan Taksim Topçular Kışlası’nı o yaptı. Bunların yanında Üsküdar’da bulunan ve Boğaziçi sülietinin baştaçlarından olan Selimiye Kışlası’nı da o yaptı.
Kirkor Balyan Selimiye Kışlası’nın yapımına 1800 yılında başladı. Zamanla çeşitli olaylar sonucu tahrip olan kışlayı farklı zamanlarda yine Kirkor Balyan onardı. Kışlanın Boğaziçi’ne bakan cephesi tam 267 metre uzunluğunda. Karaya bakan taraf ise 200 metre uzunluğunda. 3 katlı olarak inşa edilen bu kışlanın dört bir yanını 7′şer katlı olan 4 kule süsler. Bu kışla Osmanlıdaki modernleşme çabalarının simgelerindendir. Çünkü ordudaki modernleşme çabalarının eseri olan Nizam-ı Cedid Ordusu’nun kışlası olarak ahşaptan yapılmıştı. Nizam-ı Cedid ordusunu beğenmeyen Yeniçeriler bir ayaklanma sonucu kaldırınca, kışlayı da yaktılar. Sonrasında orduyu kuran 3. Selim’ide öldürdüler. Şuan ki gördüğünüz yapı 2. Mahmut döneminde yeniden yapılan kışladır.
Yine Tophanede bulunan incecik minareleriyle dikkat çeken Nusretiye Camisi’ni de o yapar. Bu cami tek kelimeyle oldukça güzel. Zevkli bir mimarinin ürünüdür.
İstanbul’un her yerinden görünen zaten her yerden görünsün ve her yeri görsün diye yapılan Beyazıt Kulesi’ni Kirkor Balyanı’n kardeşi Senekerim Balyan yapar. 85 metre yüksekliğindeki bu kule yangın kulesi olarak yapılır. Yangın kulesi olarak böyle anıtsal bir kulenin yapılmış olması gayet normal. Çünkü yangın, İstanbul’un en korkulu rüyalarından biriydi. Gecenin bir vakti ” Yangın varrr! ” çığlığı duymak, kabusa uyanan bir deprem kabilinden bir şeydi. Evler ahşaptan yapıldığı için küçücük bir kıvılcım çıktımı ve o kıvılcım bir de sert esen Poyraz’la birleşti mi bir anda yayılıyor birkaç semti birkaç saatte kül ediyordu. Dolayısıyla yangının erken farkına varılıp müdahalesi edilmesi önemliydi.
Boğaziçi’nin bir diğer kışlası olan ve kuleleriyle her daim masal dünyasından fırlamış gibi duran günümüzde askeri lise olarak kullanılan Kuleli Kışlası’nı ise Krikor Balyan’ın oğlu olan Garabet Balyan yapar. Kuleli Kışlası da tıpkı Selimiye Kışlası gibi dikdörtgen planlı ve ortası avlulu. İki köşesinde beşer katlı iki kule bulunuyor. Adını da buradan alıyor zaten.
Garabet Balyan, Balyan ailesine damgasını vuran adam . Çünkü kendisi mimarlığı babasının yanında geleneksel yöntemlerle evde öğrenmişti. Ama Garabet Balyan, çocuklarına ilk eğitimlerini evde verdikten sonra Avrupa’nın mimarlık konusundaki yetkin üniversitelerine gönderdi. Böylece Balyan ailesinin mimari birikimini geleneksel deneyimlerle sınırlamayıp yeteneği ve geleneği, çağla bütünleştirtti.
Onu bu derece meşhur hale getiren ise yaptığı Kuleli Kışlası değil, Dolmabahçe Sarayı.
Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı ihtişamının ebedileşmiş halidir. İçinde dünyanın en büyük taht odasını barındıran bu saray Boğaz’ın mavisi ile ağaçların yeşili arasında beyaz mermerden bir kiriş gibi yükselir.
250.000 metrekare üzerine kurulu olan sarayın 304 odası vardır. Dünyanın en büyük taht odasını içinde barındıran Muayede Salonu’nda ise İngiltere Kraliçesi Victoria’nın armağanı olan ve dünyada en büyük olduğu söylenen 4,5 tonluk avize bulunur.
Bu sarayı görmemek büyük kayıp. Bunu sadece İstanbullular için değil 7 milyar insan için söylüyorum.
Osmanlı, Topkapı Sarayı’ndan Dolmabahçe Sarayı’na geçerken basit bir saray değişikliği yapmadı. Kentin 2500 yıllık kaderini değiştirdi. Çünkü gerek Bizantion gerekse Roma ve Bizans dönemlerinde İstanbul’un kalbi şu an Eminönü ve Sultanahmet’i de içine alan Fatih’ti. Dolayısıyla kent esas olarak bu bölgede gelişmişti. Ama saray Dolmabahçe’ye taşınınca kentin kalbi de Beşiktaş’a taşındı ve kent Gümüşsuyu, Nişantaşı hattına doğru gelişmeye başladı.
Dolmabahçe Sarayı’nın önünü süsleyen 27 metre yüksekliği olan ve 4 katlı Dolmabahçe Saat Kulesi’yse hayat hikayesi son derece acıklı olan bir Balyan’a ait.
1826 doğumlu olan Nigoğos Balyan, Garabet Balyan’ın oğlu. 16 yaşında Avrupa’ya gözlem yapması ve eğitim alması için gönderilen Nigoğos hastalıkları nüksedince eğitimini tamamlayamadan 1845′te İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Nigoğos’un tüm hayatı hastalıklarla geçiyor ki 32 yaşında da ölüyor zaten. Ama bu kısacık hayatına görkemli eserler sığdırmasını bilmiş. Mesela yukarıdaki saat kulesinin ve aşağıdaki Dolmabahçe Cami’nin mimarı o’dur.
Aynı zamanda Boğaziçi Köprüsü’ne dair fotoğrafların vazgeçilmezlerinden olan Ortaköy Camisi’ninde mimarı olarak bilinir. 20′li yaşlarda biri için epey zor tasarımlar gibi duruyor.
Balyanların devri Sarkis Balyan’la biter ve Sarkis Balyan bu ailenin en meşhur mimarıdır. Sarkis Balyan’ın Selanik’te basit bir mermer havuz inşa etmesiyle başlayıp saray, cami, köşk, kışla yapımına kadar uzanan 40 yıllık bir mimarlık hayatı vardır.
1866′da babası Garabet Balyan ölünce hassa mimarlığına tayin edilir. O andan sonra döneminin en büyük ve en aranan mimarı olur. Çünkü Sarkis Balyan son derece zarif ve sağlam binaları kısa sürede ve en az maliyetle inşa eder.
Sarkis Balyan, ailenin diğer üyelerinden farklı olarak ticari aklı daha faal çalışan bir mimardır. Çünkü 1873′te Şirket-i Nafia-i Osmani adlı bir şirket kurar. Bu şirket aracılığı ile kimi demiryollarının imtiyazını aldığı gibi bazı kömür madenlerinin işletme imtiyazını alır. Bu şirket, dolayısıyla bu imtiyazlar onun binaları ucuz maliyetle yapmasına vesile olur. Ailenin diğer üyelerine oranla Sarkis Balyan daha kompleks düşünür. Bu durumda onun çok fazla sayıda bina yapmasına olanak sağlar. Yaptığı birbirinden önemli eserlerden yaklaşık elli tanesi günümüzde hala kullanılır.
Dolmabahçe Sarayı’ndan sonra yapılan Beşiktaş’la Ortaköy arasını 1.5 kilometrelik bir anıtsal kordon gibi kaplayan Çırağan Sarayı Sarkis Balyan’a aitdir. Artarda sıralanan sütunlardan oluşan Çırağan Sarayı sönmekte olan bir imparatorluğunun mimari açıdan son parıltısı, son ihtişamıdır. Abdülaziz döneminde yapılan bu saray aynı zamanda da Osmanlının ihtişamlı bir savurganlık örneğidir. 1, 1.5 kilometre ötedeki Dolmabahçe Sarayı varken bu sarayın yapımının hiçbir anlamı yoktur çünkü.
Bu yazının konusu olan en son ki yapıysa yine padişah Abdülaziz’in isteği üzerine Sarkis ve Agop Balyan tarafından yapılmış olan Beylerbeyi Sarayı’dır ki saraya giriş aşağıdaki tüneldendir. Şuana kadar Agop’tan hiç bahsetmedik. Agop, Sarkis Balyan’ın kardeşi. 1873′te eşi vefat edince derin psikolojik buhranlar yaşayıp ” Herşeyin canı cehenneme” diyerek İstanbul’u terketmiş. Kendini seyahata verip dünyanın dört bir tarafını gezmiş. Aferin Agop’a. Akıllı adammış…
Bu kısa parantezden sonra yeniden saraya dönersek, sarayın yapımı 5 yıl sürer ve 5000 işçi çalışır. İnşaatın hızlı bitmesi için işçilere sık sık mehter marşının çalınması sarayın tarihinde ilginç bir anekdot olarak sırıtıyor. Saraya aşağıda fotoğrafı görülen tünelden giriliyor. Bahçede bulunan hayvan heykelleri heykel tarihimiz açısından bir ilk. Heykele uzak duran Osmanlıda ilk defa bir padişah paket halinde heykel sipariş ediyor. Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan çeşitli hayvan heykelleri ve vazolar, Kadıköy’deki Boğa Heykeli hep buradan gitme. Bu saray tam bir devlet konukevi olarak işlev görmüş. Çünkü uluslararası krallık ailelerinden pek çok kişiyi konuk etmiş.
Bugün bu ailenin mezarlığı Üsküdar’da Nuh Kuyusu’nda ziyaret edilebilir.
BALYAN AİLESİ
Kirkor Balyan (1764-1831)
Selimiye Kışlası, Aynalıkavak Kasrı, Bayezit’teki eski yangın kulesi, Nusretiye Camii, Davutpaşa Kışlası, eski Çırağan, Beylerbeyi ve Dolmabahçe Sarayları.
Senekerim Balyan (1768-1833)
Bayezit Kulesi.
Karabet Balyan (1800-1866)
Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe Camii, eski Çırağan Sarayı, Cağaloğlu’ndaki Sultan İkinci Mahmud Türbesi, şimdi Mimar Sinan Üniversitesi’nin kullandığı Salıpazarı Sarayı, Zeytinburnu, Hereke ve İzmit fabrikaları.
Agop Balyan (1838-1875)
Beylerbeyi Sarayı, Aksaray Valide Camii, Koşuyolu’ndaki Validesultan Köşkü.
Sarkis Balyan (1835-1899)
Beşiktaş’taki Akaretler, Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları, Topkapı Sarayı’ndaki Mecidiye Köşkü, Galatasaray Lisesi, Yıldız Sarayı’nın muayede kasrı, Ayazağa Kasrı, bugün Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olan Kasımpaşa’daki Bahriye Nezareti, Çağlayan Camii, şimdi İstanbul Üniversitesi’nin kullandığı Harbiye Nezareti, Gümüşsuyu Kışlası ve halen İTÜ’ye ait olan Maçka Kışlası.
Nikoğos Balyan (1826-1858)
Ortaköy Camii, Ihlamur Kasrı, Küçüksu Kasrı, Mecidiye Kasrı, Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede Salonu ve tören kapıları, Dolmabahçe’deki Saat Kulesi, Çırağan Sarayı’nın planları.