İstanbul: Aslen nerelisin?
17 Eylül 2013
İstanbul dışında karşılaşma ihtimalinizin çok düşük hatta hiç olmadığı türden cümleler derledik:
– Ben karşının taksisiyim abi/abla…
-Ne basıyorsun? Basınca ilerliyor mu? (Trafik sıkıştığında korna basanlara ithafen)
-Burger’ın önünde buluşalım… (Hayatınızda en az bir kere Taksim’deki Burger King şubesi önünde buluşmadıysanız gerçek bir İstanbullu değilsiniz demektir)
-Trafiğini bile özledim… (Bir süre ayrı kalınca…)
-Biz yedi göbek İstanbulluyuz… /Doğma büyüme İstanbulluyum…
-Aslen nerelisin?
-Hayır, kökenini soruyorum, baban nereli? (Üstteki soruya, İstanbulluyum cevabı alınınca verilen tepki)
-Geçenlerde Nevizade’deydik…
-Akbil uzatmıştım geri gelmedi! (uzayan bir çığlıkla)
-Aktarmalı mı? (Otobüs şoförüne sorulur)
-Karşıya geçiyorum/karşıda çalışıyorum/karşıda yaşıyorum…
-İstanbul’a anca gezmeye geleceksin, başka türlü yaşanmaz…
-Arkalara doğru ilerleyelim lütfen… (Otobüs-minibüs-metrobüs)
-İpini koparan İstanbul’a geliyor. Mahvettiler güzelim İstanbul’u… (Göç konularında…)
-Fazla akbili olan var mı?
-Boğa’da buluşalım (Kadıköy için )
-İstanbul adamı /insanı yutar…
-Şu Boğaz’ a bakıp da şarkı sözü yazmayacak insan öküzdür (Serdar Ortaç, ‘Bu kadar şarkıyı nasıl yazıyorsunuz?’ sorusuna cevaben)
-Çiçek Pasajı’na gidelim birgün, haberleşelim… (O ‘birgün’ hiç gelmez)
-En iyi köfteyi Sultanahmet’te yiyeceksin…( İstanbullu neyin nerede yeneceğini içileceğini en iyi kendisinin bildiğini düşünür ve iddia eder)
-Nerede o eski İstanbullular…
Bir de ‘İstanbullunun görgüsü’ diye birşey bulduk internette… Fazla yorum yapmadan sunuyoruz, buyrun:
…
Benim evim demez, fakirhane der.
Sizin eviniz demez, devlethaneleri der.
Baban- anan nasıl diye sormaz, pederiniz beyefendi, valideniz hanımefendi nasıllar diye sorar.
Çeşitli konularda yazılı olarak (mektupla ve mail ile) teşekkür eder. meselâ: “Dünkü nazik davetiniz ve ikramlarınız için çok teşekkür ediyorum. sohbet çok faydalı ve zevkli oldu. hiç unutamayacağım saatler geçirdim…”
İstanbullunun en çok kullandığı kelimelerden biri efendim’dir. nasılsınız efendim?.. teşekkür ederim efendim… saat kaç efendim?.. saat beşe çeyrek var efendim…”
İstanbullu, iki öğün yemeği atlamış ve açlıktan başı dönmüş durumda olsa bile, sofraya sakin sakin oturur, sanki hiç aç değilmiş gibi ağır ağır sakin sakin yer. gözlerini faltaşı, ağzını faraş gibi açıp çılgınca yemez. (istisna: bir yerde misafir ise ev sahibine hürmeten istiğnada ölçülü olur.)
İstanbullu oturduğu evin caddeye veya sokağa bakan balkonuna çamaşır asmaz. kadın çamaşırlarını başkalarının göreceği yerde kesinlikle kurutmaz.
İstanbullu sokakta, meydanda, çarşıda pazarda açıkta yemez ve içmez. Dondurmacıdan bir külah dondurma almış, sokakta herkesin arasında inek gibi yalayarak yiyor… istanbullu böyle bir kabalık ve mürüvvetsizlik yapmaz.
İstanbul terbiyesine sahip kadın ve kızlar sokakta, toplu taşıma vasıtalarında, yabancıların arasında çıngıraklı kahkahalarla gülmez, hattâ dışarıda hiç gülmez.
Hakiki istanbul görgü ve terbiyesinde sokak veya caddedeki kadın ve kızlara adres veya başka bir şey sormak çok ayıptır ve laf atmaktır.
İstanbullu (bu telefon devrinde) randevu almadan ziyarete gitmez.
…
İllustrasyon: Duygu Serin