İkiyüzlülük ve Sanatçılar
7 Ekim 2013
Kötülük, iki yüzlülükle sızarmış hayatımıza.
İki yüzlü bazen alçakgönüllüdür, kimi zaman da güzel sözler maskesidir.
Acı ama kabul etmeliyiz ki , kötülük yapmak isteyenler , kötülük yapmak istedikleriyle önce arkadaş olmakla başlarlarmış işe , ikiyüzlüler demek kurnaz.
Allah insanı yanıltan böylesi ‘dost’ ‘ çevrelerinden korusun , yalnızlık tercih edilir mi, edilir dedirtiyor insana.
Ve en tehlikeli ikiyüzlüler bence iftira atanlar .
Kendilerine yer açmak, veya yerlerini sağlamlaştırmak için yaparlarmış .
Mış muş diye çıkıyor sözler düşüncelerimden , sanki kabul etmek istemez gibiyim yaşadıklarımı, hala kondurmak istemiyorum , neden bilmiyorum.
Ama ürkütücü ve acı olan elbette bu iftiraları dinleyenler ve inananlardır.
Telafisi bazen mümkün olmayan hatalara neden olan acılar yaşanmasına sebep olurlar , hemde istemeden bir hiç uğruna.
Belkide toplumsal sorumluluk taşıyan kişilerin, liderlerin yakın ‘dost’ çevreleri olmaması daha hayırlı.
Sırf bu yüzden liderlerin, büyük işler yapmış politikacıların yakın çevrelerinden asla vazgeçmemeleri marifetmiş gibi, bir haslet gibi söylense de beni korkutur.
Korkutan ‘ben etrafıma laf ettirmem ‘ önyargısının bazı hakikatleri örtbas etme riskidir.
Zaman zaman medya aracılığıyla sosyal bir hastalık haline gelen dedikodu, iftira , kitlelerin beynini çürütebilir, kokuşturur , en hafifinden terbiyesini yerle bir eder.
Bu iftiralardan en fazla sanatçılar gadre uğramışlardır .
Halbuki sanat, mizah, hiciv, bu ikiyüzlülüğün, iftiraların panzehiridir , oyunu bozar.
Muktedirle, iktidarla halkla arasında köprü olur.
Bu yüzden sanatın sivri dillisi , eleştirebileni ama iyi kalplisi makbuldür ve lazımdır .
Cennet mekan olsun ressam Cihat Burak’ın tablolarına bakın mesela ;
düşler, efeler, cami, hoca, yeniçeriler,
ayakkabı boyacıları, kediler, düğün pastaları,
Kız kulesi , askerler, Demirel, göbek atan kadınlar,
kat kat düğün pastaları, fesliler, fessizler ,
geçmiş, şimdi , gelecek,
yazıldığı zaman beyaz sayfalarda kara mizah olarak ışıldayacak rengarenk bir Türkiye vardır.
Kara mizahı renklerle resmeden bir ressam çıkartan bir ülkeyiz.
Bir Cihat Burak bizden çıkmıştır az buz şey mi bu !
Hele bir resmi vardır ki dönemin başbakanı Rahmetli Özal bir ziyafet sofrasında göğsünde paralar yapıştırılmış , kafasında duvağı gelin olarak resmedilmiştir.
80’li yıllar böyle mi güzel ,açık ,net her türlü hesap kitaptan azade , sanatkarane anlatılır.
Resim politiktir, eleştireldir keskindir ama gerçek sanat gibi iyi kalpli ve özgürdür.
Rahmetli Özal farkı nedir diye sorsalar bu resimdedir derim.
Ben bu resmi gördüğümde hepimizin tanıdığı entellektüel yanı ağır basan bir gazetecimizin evinin duvarında asılıydı , dahası Sayın Semra Özal resmin tam karşısında oturuyordu.
Elbette Özal’ın döneminde teveccühüne mazhar olmuş ayrıcalıklı ‘sanatçı’lar vardı ,bilhassa devletin tekelindeki reklamları almak için kimlerin neler yaptığı bilinir.
Bir gün araştırmacı – gazeteciler özellikle Anap dönemi devletin verdiği reklamların dosyasını açarlarsa çok ilginç bir tabloyla karşılaşacaklardır .
Hatta öncesinide araştırsınlar aynı şahıslar karşılarına çıkarsa şaşırmasınlar.
Ama Özal’ı farklı kılan döneminde nemalanan iltimaslılar değil, Cihat Burak’ın da hayat hakkı bulabilmesiydi .
Ve geriye Cihat Burak’ın o eşsiz resimleri kaldı ,büyük mirasımız budur.
Müjdat Gezen ise itiraz eden , dili sivri ama kalbi tertemiz bir başka itiraz eden sanatçıdır. Kalbi temizdir , elindeki avcundakilerin hiç de küçümsenmeyecek bir bölümünü çocuklar için okul kurarak harcayabilmiş nadir sanatçılardan biridir hatta bildiğim kadarı tektir.
Hemde o zamanlar televizyon sektöründe bu kadar büyük paralar dönmüyordu, parayı kolay kazandığını hiç zannetmiyorum.
Okul kuruluşunda bildiğim kadarıyla tamamiyle koşulsuz yetenekli çocuklara açılmıştı. New York’da ki bir nevi SVA modeli.
Eğitim koşulları elvermemiş yetenekli çocuklarıda kucaklayan bir yuvaydı okulu .
SVA’de olduğu gibi mesleklerinde kendilerini kanıtlamış insanlardan hocaları topladı. Hiç kimseyi ayırmadan davet etti.
Hiç de küçümsenmeyecek bir ekoldü kurduğu okul .
Eleştirip beğenmeyenler, daha farklı, veya daha iyisini yapmadılar daha.
Müjdat parayı kazanıp umurunda olmayanlardan hiç olmadı, duruşunu, fikirlerini beğenin beğenmeyin itirazlarını dile getirmekten hiç çekinmedi , bana dokunmayan bin yaşasın demedi ve bu yüzden zaman zaman ağır bedeller ödedi.
Cennet mekan olsun Savaş Dinçel ile birlikte kafaları kazınmış, mahkum kıyafetleri içinde tutuklanmış, bir yerden bir yere nakledilirken çekilmiş , gazetenin birinci sahifesine basılmış resimlerindeki bakışları hala içimi deler, bu muameleler onlara reva görülebildi.
Hiçbir partiye ait olduğunu sanmam, elbette siyasi duruşu bellidir ama mevcut düzende biat ettiği bir parti olduğunu sanmam.
Müjdat’ın kitaplarını, sanatını, yazdıklarını eleştirebilirsiniz , beğenmeyebilirsiniz ama ait olduğu toplumu dışlamış, umursamaz bir sanatkar olduğunu kimse söyleyemez.
Tam aksi hep bu toprakların insanı oldu , iltimas edilen olmadı, tam aksi zaman zaman dışlanan , mağdur olan oldu. ama o hep umursadı, sokaklardaki yetenekli çocukları, geleneksel sanatı, fikirlerini inatla söylemeyi , bildiklerini öğretmeyi.
Tam da bu noktada ötekileştirmeye , dışlanmaya okuluyla karşı durdu , müesses nizamın sanat okullarına giremeyenlere alternatif oldu.
İnsanlar ne inanç, ne etnik farklılıklarından , birbirlerini kalplerinden çıkarttıkları zaman bölünür, birbirlerini hissetmemeye , umursamamaya başladıkları zaman.
Sanat insanın duygularıyla arasına mesafe koymasını önler , samimiyet ,birliğin teminatıdır.
Sırf bunun için olsa bile sanat, sanatçılar lazımdır.
Sanatçıların samimi eleştirel duruşlarını sorun etmemek lazım, ama hep olmuştur bu sıkıntı , ambargolar, ipe sapa gelmez gizli yasaklar, aslında altında hep işgüzarların entrikaları , yalanları yatar , ve korku, ya benden çok sevilirse, ya sanatı takdir edilirse ve ben kendimi yutturamazsam korkusu , ve medya mecra bu iş için yani linç için pek elverişlidir .
Ve kabul edelim ki , bu sorunumuzun kaynağı dış mihraklar filan değil , hepsi bizle başlar bizle biter .
Neticede politik liderler kurallara, yasalara göre hareket etmek zorundadır sanatkarların böyle bir zorunluluğu yoktur açıkçası bir siyasi liderden çok daha fazladır özgürlük alanları.
Hep bunu düşünmelerini dilemişimdir ülkemizi yöneten liderlerin, kendilerine yakın olmalarına izin verdikleri sanatçıların özgürlüklerini ne ölçüde kullandıklarını sorgulamalarını ve hoşuna giden duruşlarıyla sanat arasında bir bağ olup olmadığını.
Sanatçılar kimseye düşman filanda olamazlar, düşmanlık üzerine sanat hiç işitmedim .
Ne Cihat Burak, ne Müjdat Gezen’in nefret etmeyi bildiğini sanmam.
Onlar her insan gibi sevgiyle doğdular ve sonradan öğrenilen nefreti öğrenemeden biri gitti, kalanı bu kadar üzmek yakışmıyor.
Özellikle liderler hakkında çıkartılan nefret söylemlerinin kaynağı genellikle liderlerin yakınından son çare olarak çıkar, ‘ Beyefendi sizden nefret ediyorlar, ben sizi seviyorum,
Beyefendi sizi mam yapacaklar ama ben hoşt dedim, beyefendi sizi kuyruk takıp öyle çizmiş ben halbuki kanat takıyorum‘ tarzı ‘yakışıksız sanat’ın kimseye faydası olmadığı gibi ahlaksız ve ikiyüzlü olduğunu körleşmiş toplumlar görmez.
Ama biz gören ve genç bir Türkiye’yiz, sanatçılarla didişmek yakışmıyor.
Çünkü sanatçının bizden sizdeni yoktur, olursa sanat yok demektir .
Muktedir sanatı koşulsuz destekleyebilir ama sanatçı yaratamaz, Allaha mahsustur.
Hatırlatmak ne haddime bağışlayın.
Allah sanat ve sanatçılarımızı ikiyüzlülükten korusun.