Haliç’te bir şirin yer: Cibali
19 Şubat 2014
Cibali deyince ne belirir hafızanızda? Cibali Karakolu?
Sinema tarihimize baktığımızda zaman geçse de eskimeyen filmler görürüz. Geçen yıllara rağmen her zaman aynı heyecanla izler, aynı keyfi yaşama şansı buluruz. O filmlerden bir tanesi de Cibali Karakolu… 1966 yapımlı Hulki Saner filmi olan Cibali Karakolu, tiyatrodan sinemaya uyarlanan bir eser. Cafer Sabbah isimli amirin karakolda yaşadıklarını ve dışarıda başına gelenleri az çok hepimiz biliyoruz? Peki Cibali’yi ne kadar biliyoruz?
İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Cibali, her taşı tarihin ayrı bir tanığı olan yerleşim yerlerinden birisi… Unkapanı’ndan Eyüp’e doğru Haliç’in batısı kesiminde olan Cibali, Bizans döneminde İstanbul’un surlarını çevreleyen kapıları da içinde barındırırdı. “Porta Puteae” veya “Porta del Pozzo” olarak bilinen kapıların isimlerinin İspanya kökenli Yahudilerden alındığı rivayetler arasında.
Başka bir rivayete göre, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği gün Cebe Ali Paşa buradaki kapıları yıkarak şehre girer, halkın yerleşmeye başlamasıyla birlikte de Cebe Ali Mahallesi adını alır. Zamanla bu söylem “Cibali” haline gelir ve günümüze kadar ulaşır.
İdamlar ve Cibali…
Bir diğer rivayet ise Osmanlı’nın eski idam yöntemlerine dayanıyor. Eski zamanlarda derin kuyulara cub adı verilir, bu kuyular zindan olarak da kullanıldığı için “zindan kuyusu” olarak da literatüre geçer. Bir insan bu kuyuya atıldıysa ölene kadar orada bekletilir. Bu kuyulardan birinin adı Cub-u Ali olduğu için semtin adı da Cibali olarak kayıtlara girer.
Küçük esnafın ağırlıkta olduğu, küçük ve samimi semt, adeta bir açık hava müzesi. Her yerde bir kalıntıya rastlansa da bunlar kimi zaman tarihi eser değeri görmez. İlk zamanlarda sık gelinilen, hatta şehirde ilk gelinen yer olarak da geçen Cibali, nüfusunun büyük kısmının Karadeniz göçmeni olmasının da etkisiyle komşuluk kavramının bir dönem zirve yaşadığı yerdir. Herkesin birbirini tanıdığı, dar sokaklarda selamlaşmaların sık görüldüğü semt zamanla bu özelliğini de yitirir. Artık eskisi gibi olmasa da hala dönemin ahşap evlerine rastlamak mümkün. Vatandaşın evi ahşap, devlet binaları ise taş yapımı Cibali’de, tabii karakolda.
Cibali’nin meşhurları
Birçoğumuz karakoluyla ünlü olduğunu düşünsek de Cibali aslında ahşap evleri, meyhaneleri ve yangınlarıyla meşhur. Poyrazdan gelen rüzgar, yangını dağıtınca ahşaptan olan tüm evler kül olur, sonrasında büyük bir çabayla kısa sürede semt eski haline getirilirmiş. Yangın çıksa da, canların olma tehlikesi olsa da ahşaptan asla vazgeçilmiyor yani. Meyhanelerine gelince… Balıkçılığın yaygın olduğu semtte “bu balığa bir arkadaş lazım” dercesine neredeyse her köşe başında meyhane görebilmek mümkün. Son dönemlerde sayılarında azalma olan bu mekanların büyük bir kısmının adı Cibali Balıkçısı / Meyhanesi şeklindedir ve işletmecilerin hepsi kendilerinin gerçek Cibali balıkçısı olduğunu iddia eder. Hangisi gerçekten iyi, buna da müşteriler karar veriyor elbette.
Bilmeden sokaklarında dolaştığımız yahut yanından geçmediğimiz bu şirin semt, eski popülerliğini dizi ve filmlere ev sahipliği yapması ve eskilerin tütün fabrikasının şimdi Kadir Has Üniversitesi’nin kampüsü olmasıyla hala elinde tutuyor. Ve bizce, gidip görülmeyi belki birkaç kare fotoğrafı, balığı onların mekanında yemeği hak ediyor.