Deprem tahminleri deli saçması
11 Aralık 2013
“İstanbul’da büyük bir deprem olacak” cümlesini arada sırada ya gazete ve televizyonlardan, ya da fısıltı gazetesi aracılığıyla çevremizden duyarız. Deprem konusunda geçmişte büyük acılar yaşadığımız için, bu cümlenin kulağımıza her çalınışı tüylerimizi diken diken eder. Deprem çantaları hazırlanır, “binayı kontrol mü ettirsek” telaşı başlar, “köye yerleşelim, bu İstanbul’da yaşanmaz” aşamasına geldiğimizde ise biraz rahatlarız.
Peki nedir bu deprem dedikodularının aslı? Gerçekten böyle bir deprem olacak mı, ne gibi önlemler alınmalı… En iyisi konuyu işin uzmanına sormak. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Semih S. Tezcan İstanbul depremi ile ilgili sorularımızı yanıtlıyor.
Semih Bey, İstanbul’da yakın bir zamanda büyük bir deprem olacağına dair söylentiler dolaşıyor, bu konuda haberler yapılıyor. Biliyoruz ki bilimsel olarak geleceğe dair böyle bir tespitte bulunmak zor. Peki en azından böyle bir öngörü yapılabilir mi? Bu söylentilere itibar etmek gerekir mi?
Gelecekteki şiddetli bir depremin zamanı ve şiddeti kesinlikle tahmin edilemez! Arz kabuğu, hareketlerini periyodik olarak sürdüregeldiği için, jeofizikçilerin elinde sadece eski depremlerin oluş tarihleri vardır. Bu eski depremlerin oluş tarihi aralıklarına bakarak gelecekteki depremin yılını tahmin ederler. Çok kabadır. Yanılma payı (artı eksi) 10 veya 20 yıl olabilir. Tam zamanını bilemedikten sonra, zaten ne işe yarar ki? Deli saçmasından başka bir şey değildir.
Sizce geçmişte yaşadığımız depremlerden, en önemlisi de 17 Ağustos depreminden sonra gerekli tedbirleri almak konusunda ders alabildik mi?
En önemli ders, hazırlıklı olmaktır. Hazırlıklı olmak demek, yıkılacak (göçecek) nitelikli binaları tarama yolu ile saptamak, bunları depremden önce yıkmaktır. Kentsel Dönüşüm Yasası bunun için çıktı. Ama, Uygulama Yönetmeliği yanlış, hatalı, acemice, tutarsız, masraflı çıktığı için, yaprak kıpırdamıyor. Yasa amacına ulaşamadı. Eğer, yönetmelik değiştirilir ve P25 denilen hızlı değerlendirme yöntemi uygulanırsa, tüm binaları taramak mümkün olur. Aksi halde, konu çıkmazdadır.
Yasada ne gibi yanlışlar var, biraz açabilir miyiz?
Çok iyi niyetlerle hazırlanan bu kanun kişilik ve mülkiyet hukuku açısından Anayasa’ya aykırıdır, türlü sakıncalar ve yanlışlar ile doludur. Tarama yolu ile ‘riskli’ binaların belirlenmesi işi, yıllar önce (2006) İstanbul Büyükşehir Belediyesince Zeytinburnu İlçesinde başlatılmıştı. Ne var ki, riskli binaları tayin etmek için kullanılan yöntemin yetersizliği ve bilimsel isabetsizliği nedeni ile bu iş büyük bir fiyasko ile sonuçlanmıştı. Zeytinburnu’nda yaklaşık 16 000 bina incelenmiş, bunun 2600’üne ‘çürük = riskli’ raporu verilmiş ve Belediye’den resmî tebligat yapılarak bu binaların yıkılmak üzere derhal tahliyeleri istenmişti. Bir bina stoku içinde, ‘riskli=göçecek’ nitelikli bina oranı, T.C. Başbakanlık istatistiklerine göre, sadece yüzde 3 ila 4 mertebesinde iken, Zeytinburnu İlçesinde bu oranı (2600/16 000) yüzde 16 olarak saptamak ve ilân etmek kullanılan yöntemin yanlışlığının en bariz bir ispatıdır.
Nitekim, ‘riskli’ ithamı ile binalarını boşaltmaları istenilenler, üniversitelerden aldıkları ‘Göçmez=Sağlam’ raporları ile, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni çok müşkül durumda bıraktılar. Kullanılan tarama yönteminin ne kadar isabetsiz ve hatalı olduğu bir kere de Huzur isimli binanın bir gece ansızın çökmesi ile ortaya çıktı. Ne yazık ki, Huzur Apartmanı, Belediye’nin bina taramasında ‘sağlam’ raporu almıştı. Dolayısı ile, hukuksal ihtilâflardan, yanlış uygulamalardan, itibar, prestij, para ve zaman kaybından uzak durabilmek için ‘riskli=göçecek’ binaların tespitinde, P25-Metodu gibi, istatistiksel olarak bilimsel isabet derecesi yüksek bir tarama yöntemi kullanılmalıdır.
P25-Metodu nedir?
Bu yöntemde beton kalitesi ultrason ile tayin edilir. Bu yüzden bu yöntem “göçecek” binaları hem en ekonomik, hem de en güvenilir şekilde tespit eder.
Peki olası bir depreme karşı, bir korku havasındansa, nasıl bir hazırlık yapılmalı?
Depreme hazırlıklı olmak konusunda kamu ve özel sektör olarak hepimizin çok büyük eksiklik, kusur ve bilgisizlik içinde olduğumuz ortada. Maalesef, 17 Ağustos’tan sonra aradan geçen zaman içinde bu eksiklik, kusur ve bilgisizliğimizi gidermekte önemli bir aşama içinde olamadık. Örneğin hiçbir üniversitemizde mimar ve inşaat mühendisi adaylarına “Depreme Dayanıklı Bina Tasarımı” dersi zorunlu olarak okutulmuyor. Seçmeli olarak okutulan üniversitelerse çok az. İnşaat sektörümüz yine çok hareketli, ama müteahhitlerin “onur” durumunu denetleyecek olan bir “Müteahhitler Odası” yok ne yazık ki. Müteahhitler Odası kurulursa belirli finansman, kadro, ekipman ve tecrübe birikimi olmayan kimselerin türedi müteahhitlik yapmaları olanağı kalmaz.
Yerel yönetimlerin ve devlet kurumlarının özellikle imar konusunda yeterli önlemleri aldığını söyleyebilir miyiz?
Önlem mahiyetinde bir takım çalışmalar yapılıyor, ama ne yazık ki yeterli değil. En önemli sorun kamu binaları. Hastaneler, okullar, ulaşım ve haberleşme altyapıları, müzeler, tapu ve nüfus daireleri, enerji santralleri, yönetim ve güvenlik binaları gibi kamu binaları muhakkak surette elden geçirilmeli, güvencede olup olmadıkları deneysel ve analitik yöntemlerle tayin edilmeli, gerek duyulanlar usulünce güçlendirilmelidir. Bu konuda 13 yıl geri kalınmıştır. Deprem bölgelerinde mevcut 54140 adet kamu binasının toplam alanı yaklaşık 330 milyon metrekaredir. Metrekare başına güvence saptaması için 4 dolar, güçlendirme için 40 dolar gideceğini varsayarsak, kamu binalarının güçlendirilme çalışmaları için 15 milyar dolara ihtiyaç olduğunu hesaplayabiliriz. Böyle bir finansman sarfiyatı geri dönüşümlüdür, gelecekteki şiddetli bir depremde kamu binalarımızdaki zararların anormal boyutlarda olmasını önler.
İstanbul’un mevcut yapısı düşünüldüğünde, depremden daha az zararla çıkabilmek için neler yapılması gerekir sizce?
En acil yapılması gereken şey “tarama”. Eğer birinci derece deprem bölgesindeki il ve ilçelerimizde, binalarımız taranarak, ´göçecek´ nitelikli olanları bulunup, bunlar ya güçlendirilmek veya yıkılıp yeniden yapılmak sureti ile güvenliğe kavuşturulmaz ise, her kuvvetli bir depremde büyük acılar ve büyük ekonomik kayıplar ile karşı karşıya kalırız. Henüz ‘göçecek´ nitelikli binaları bulup fişlemek konusunda arpa boyu yol kat edilmemiştir.
* İstanbul’daki olası depremden bahsederken, Vanlı depremzedeleri unutmadığımızı belirtmek istedik. Buraya yağan her kar tanesi tüm Türkiye’nin gündemini belirlerken, Vanlı depremzedelerin kış soğuğunda artık konteynerleri bile olmadan yaşamaya çalışmalarına gereken ilgi gösterilmiyor…
İllüstrasyon: Duygu Serin
Acaba kanal istanbul yapılması deprem riskini artırır mı, azaltır mı ya da hiçbir ilgisi olmaz mı?