Cehennemin Kapıları İstanbul’da Açılıyor
21 Mayıs 2013
Dan Brown’un son romanı Cehennem 13 Mayıs günü tüm dünya ile aynı anda Türkiye’de yayınlandığında romanın bir bölümünün İstanbul’da geçtiği gazetelerde duyuruldu. Faydacı bir mantıkla bunun yaratacağı turizm patlamasından bahsedildi. Bir romanın ne kadar etkili olacağını bilemem, ancak romanın esas mekanı Floransa ve ben İtalyanların benzer bir hezeyan içine girdiklerini zannetmiyorum. Ne Floransa’nın ne de İstanbul’un böyle bir kampanyaya ihtiyacı yoktur. Bu kentler, insanlığın hafızasında bir romanın desteğine ihtiyaç duymadan da yeterli ilgiyi görüyor, hak ediyor. Bu komplekslere gerek yoktur.
Romanın üç mekanı Floransa, Venedik ve İstanbul. Bir biyolojik salgın başlatarak insan nüfusunun üçte birini yok etmeyi kafasına koymuş deli bir bilim adamının peşinden onu durdurmaya yeminli kahramanımız Robert Langdon ve kız arkadaşı Sienna Brooks’un nefes kesen takibine tanık olduğumuz roman, tamamen Dante’nin İlahi Komadyası üzerine kurulu. İlahi Komedya’nın Cehennem bölümüne sık sık atıfta bulunan roman, tüm ipuçlarını da bu metinden alarak ilerleyen bir polisiye kovalamaca etrafında şekilleniyor. Ancak Dan Brown’un tüm romanlarında olduğu gibi bu romanda da günümüzün temel tartışma konuları masaya yatırılıyor. Nüfus artışı, Malthus’un nüfus teorisi, genetik bilimi ve üst insan, bilim etiği, insanlığın geleceği gibi konular romanın alt metinleri olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca okur sanat tarihi profesörü Robert Langdon’un rehberliğinde Floransa, Venedik ve İstanbul’daki başlıca tarihi mekanlarda gezintiler yapıyor. Tüm bunlar yan yana gelince bir solukta okunan sürükleyici bir polisiye ile karşı karşıya kalıyoruz.
İstanbul mekan olarak romanda kritik bir rol üstleniyor. Romanın finali İstanbul’da kurgulanmış. Dünya nüfusunun üçte birini yok edecek biyolojik saldırının merkezi olarak İstanbul seçilmiş. Romanın 475. sayfasında bu saldırıyı gerçekleştiren Bertrant Zobrist’in neden İstanbul’u seçtiği şöyle izah ediliyor:
Doğu ile batının buluşması
Dünyanın dört yol ağzı
Ayasofya, Sultanahmet, Mısır Çarşısı, Galata Köprüsü ve saldırının ana mekanı Yerebatan Sarnıcı’nın öne çıktığı romanda İstanbul, mekan olarak finale yakışır bir şekilde ayrıntılı olarak tasvir ediliyor.
Roman Floransa’da başlıyor ve önemli bir böliümü Floransa’da geçiyor. Tüm bu kaçma kovalama içerisinde Pitti Sarayından Boboli Bahçelerine, Palazzo Vecchio’dan Duomo Katedraline Floransa’da adeta ayak basmadık yer bırakmıyoruz. Dante’nin Cehennem şiiri bir süre sonra kahramanlarımızı Venedik’e yönlendiriyor. Venedik romanda bir ara istasyon gibi. Burada elde edilen ipuçları kahramanlarımızı İstanbul’a yönlendiriyor. Saldırı başarılı oluyor mu, onu okuyucunun merakına havale edelim.
Roman çıkar çıkmaz, romanı okumadan “eyvah komplo teorilerine çanak tutacak, Ayasofya’yı yeniden tartışmaya açacak” diye hayıflanan Murat Bardakçı’ya bir müjde vereyim, romanın merkez mekanı Ayasofya değil, yüreğinizi ferah tutun..!
Kitabı yayınlayan Altın kitaplar’a bir küçük uyarı. 468. sayfada Henricus Dandolo önderliğindeki Venedik ordularının İstanbul’u fethettiği tarih olarak 1202 verilmiş. Doğrusu 1204’dür. Sanırım dizgi hatası.
Son söz olarak 007 serisinin son filmi Skyfall’un açılış sahnesi ile Cehennem’in final sahnesi İstanbul’da geçiyor ve bu birşeylerin işaretidir. Elimizdeki kıymetin farkına varıp onu korumak için bir işaret olması dileğiyle…