/ /

Bol güneşli pazartesiler dilerim…

16 Eylül 2013

Özlem Yılmaz

Mobbing, beyaz yaka-mavi yaka… Son yıllarda en çok duyduğumuz, ağızlardan düşmeyen üç terim. Mobbing’ in Türkçesine “iş yerindeki yıldırı/bezdiri” diyorlar. Yaka durumunu ise kalıplarla sınırlandırılmış bir tanımdan çok şöyle kısaltabiliriz; fabrikadaki ustabaşı mavi yakalı, makine mühendisi ise beyaz yakalı… Fakat işler biraz karışmış, zannedildiği gibi her üniversite mezunu, birkaç dil bilen beyaz yakalı on binlerce TL maaşla çalışmıyor. İşte bu üç kavramı beyaz ve mavi yakalı diye tabir edilen iki farklı iş grubuna mensup iki arkadaşımla iş deneyimleri üzerinden yaptığımız sohbet ile aktarmaya çalıştım. (Arkadaşlarımın adını T. ve K. olarak kısaltıyorum. T. işten yeni çıkarıldı, K ise hem okuyor hem çalışıyor. İleride bir beyaz yakalı olmak istiyor fakat şimdilik part time çalışan bir mavi yakalı)

 

 

Pazartesiniz güneşli, maaşınız bol, mobbing’ iniz az olsun…

 
İşten neden ayrıldın T, tam olarak görev tanımın neydi?
T: 2 sene önce İktisat bölümünden mezun oldum, İşletme bölümünden de yandal yaptım. 8 aydır çalışmakta olduğum çok ortaklı bir şirketten 2 hafta önce çıkarıldım. İnsan kaynaklarının söylediği, “işten çıkartılma sebebin çalışma disiplinin değil, şirket küçülmesi ve personel sayısını azaltmak”

 

 

Böyle anlatınca işten çıkarılman çok da trajik durmuyor, sanki haklı bir sebepten çıkarılmışsın gibi mi sunuldu yoksa sen mi böyle aktarıyorsun?
T: Görevim 8 ay boyunca netleşemedi. En başından başlayayım; yeni mezun iseniz her şeyi yapmanız beklenebiliyor. İlk 3 ay ücretsiz çalıştım; bu “kendini ispat, deneme süreci, dışarıda milyonlarca işsiz var senin yerinde olmak isteyen, bizim sana ihtiyacımız yok senin burada bizim tecrübemizden faydalanmaya ihtiyacın var.” gibi sözler duydum hep. Yani neredeyse “Buyrun siz bana iş verdiğiniz için ben size para vereyim üste.” diyesim geliyordu. İlk olarak görüşme yapılan şirketlerle ilgili rapor hazırlıyordum. Tam da daha fazla sorumluluk almayı başarmıştım derken, kıskanç bir üst düzey diyelim, üzerimde baskı kurmaya daha küçük işler vermeye başladı. Zamanla kimin rapor eksiği varsa koşup tamamlamaya, telefonlara bakmaya kadar düştü işim. Zaten işim küçültüldüğünden daha önemli bir şey yapmaya kalkışsam ikaz ediliyordum,”boyumdan büyük işlere kalkışmamam gerektiği” üzerine.

 

 

Peki çalışma ortamın nasıldı? Beyaz yakalılar ne yiyor ne içiyor? Gözlemlerin neler?

T: İstanbul’ un en işlek semtlerinden birinde çok katlı bir plazada çalışıyordum. Orada örme hırka giyilmez mesela, en fazla kaşmir… Tabi ki duvara asılmış altın çerçeveli kurallar yok ama ofisin yazısız kuralları diyelim. Takım elbise giyinmek de çözüm değildir, kesimi çok önemlidir yoksa ofis içinde dalga konusu olursunuz. Üst düzey yöneticilere araba verilir, geriye kalanlar da benzin parasını zorla yetiştirdiği halde arabayla gelirler çoğunlukla. Ben akbile talim edenlerdenim. Dışarıdan çok gösterişli bir hayat gösteriliyor plaza çalışanlarına ama içi yakıyor… Şirketin önlerine koyduğu yüz yaşındaki bilgisayara ve Çin malı takımlara artık kimse aldanmıyor… Beyaz yakalılar uçuk maaşlarla, harika evlerde şık bir yaşam sürüyor zannediliyor, ama…

 

 

 Beyaz yakalı bir nevi fikir işçisi mi yani? Yüksek lisans eğitimi alan, iki üniversite bitiren, en az 2 dil bilen eğitimli insanlar gerçekten bu kadar mutsuz mu? Mavi yakalılardan farkınız ne o zaman?
T: İşte asıl nokta bu; mavi yaka beyaz yaka diye ayrım kalmadı ki; üniversite mezunu olmak artık bir ayrıcalık değil… Beyaz yaka tabiri artık sadece bir aksesuar… Beyaz yakalılar işçi olduklarını bir türlü kabul etmiyor. Mavi yakalılar da şık giyimlerine, şirket arabalarına bakıp “şanslı- torpilli” olarak gördükleri için onları,bir türlü sevemiyorlar.

 

 

Peki yaka kavramından ziyade, mobbing konusuna girelim. Mobbing kavramı beyaz yakalılar sayesinde yükseldi ve dile yerleşti. Sadece beyaz yakalı mı uğruyor mobbing’ e , mavi yakalı uğramıyor mu?
T: Uğramaz mı! K. da bunu söylecektir eminim; fabrikada ustabaşı işçiye bağırır mesela, bu da bir mobbing. Mobbingin beyaz yakalılar içinde bu kadar yükselmesinin sebebi şu; beyaz yakalı ‘ Ben bunun için mi okudum?’ sorusunu haykırdı ve bu kavram gitgide çınladı kulaklarda. Ve bu sayede “Aa! Harika bir hayat sürdüğünü zannettiğimiz okumuş kesim de meğer mutsuzmuş!”algısını ortaya koydu.

 

En yaygın ortak dert nedir mobbing konusunda?
T: İşten çıkarmaların sebep olduğu güvencesizlik, tedirginlik ve ardından gelen anti-depresan seansları…

 

 

Kişisel olarak bana uygulanan mobbing’ den söz edecek olursan…
T: “Ben kimim, burada ne yapıyorum?” sorular silsilesi içerisinde bunaldım mesela ben… Sinirden tuvalete kapanıp ağlayan insanlar vardı ofiste, sağında solunda ayağını kaydırmaya can atan, ofiste olanları zaman kaybetmeden müdüre anlatanlar… Ofiste mesela, ‘perfomans ölçüm sistemi’ vardı. Herkes gizliden birbirine not veriyor. Ne kadar az puan verirsen yükselmen o kadar kolaylaşacak. Yani sürekli işimin bana bir lütuf olduğu, benim yerimde binlerce kişinin olmak isteyeceği, aslında işe yaramadığım fakat iş öğrenmem için orada tutulduğum” kafama nakşedildi.

 

 

mobbing

O zaman buradan şunu çıkarıyorum, beyaz yakalı mavi yakalı kadar örgütlenmeye meyilli değil… Mavi yakalı kolektif bilince sahipken, beyaz yakalı niye hep bireysel?
K: Ben de anlamıyorum onu, eskiden beyaz yakalıların sendikaları yoktu artık o a var. Tarih boyunca bakacak olursak mavi yakalılar dev sendikal hareketlerle kendilerini ifade ettiler. Fakat beyaz yakalılar bir sendikalaşma yoluna gitse bile, etkisi kısa sürüyor. Ama şöyle de düşünmek lazım; beyaz yakalı ha diyince işten çıkar ya da çıkartılırsa tazminatı yanacak en basitinden… Bunun için susuyor mesela… Korkuyorlar yine başka bir işe girmeye çalıştıklarında eski yöneticileri kötü referans olur diye…

T: “İşten çıkartıldığını giriş kartı turnikelerde çalışmayınca anlayan arkadaşım oldu. En azından bu şekilde işten atılmadım diye seviniyorum…. “

 

 

K. , sen yaptığın işten ve okuduğun bölümden bahseder misin?
K: Ben Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği okuyorum,3.sınıftayım. Bir restoranda garsonluk yapıyorum. Beyaz yakalı olmak için, öğrenciliğinde mavi yakalı olan biriyim yani… Harçlığımı çıkarıyorum. Bölümü isteyerek seçtim. Fakat önümde T gibi yüzlerce örnek var, KPSS’ye girip atanma derdim var, belki de hiç atanamayacağım. Ben sadece öğretmenlik yapabilirim. Ama ağabeyim atanamayınca birçok iş yaptı mesela inşaatta çalıştı, garsonluk yaptı, bulaşıkçılık yaptı, şimdi bir alışveriş merkezinde güvenlikçi. Özel sektörde de bizim pek fazla şansımız yok. Etrafıma baktıkça inancımı yitirmek üzereyim.

 

 

Peki senin yaşadığın sıkıntılar neler bir mavi yakalı olarak. T ‘ nin anlattıklarını duydun, hakikaten beyaz yakalıları sevmiyor musunuz?

K: Kişisel manada öyle bir beyaz yakalı düşmanlığım yok ama şunu söyleyebilirim; Beyz yakalıların dertleri haklarını korumak değil statülerini korumak… “Hayır, bu kadar okuduk, biz işçi olamayız” demek istiyorlar. Toplumda işçilik, okumamış insanların yaptığı bir iş gibi algılandığından okumuş insanların farkını gösterecek bir sıfata ihtiyaç duyuluyor. Aslında birçoğu farkında ama… İşçinin mavisi beyazı yok bence…
İşini nasıl tanımlıyorsun? Sen mobbing’ e uğruyor musun?
K: Çok da anlatılacak yanı yok, garsonluk işte… Şef garsonun sık sık azarlamalarına maruz kalıyorum, hepimiz kalabiliyoruz. Müşteri her zaman haklı, yemeğin sosunu bilmiyor mesela. Ama çok iyi bildiğini iddia ediyor. Ya da salatanın içinde kurutulmuş domates olması gerektiğini iddia ediyor, fakat menüde baktığınız zaman yok… İddia ediyor ben bunu yurtdışında böyle gördüm yedim diyerek. Tamam diyoruz. N’apalım… Şık bir restoran bizimkisi. Genelde özel sektör çalışanlarının rağbet ettiği bir yer. (T’ ye bakıyor gülümsüyor) En çok da beyaz yakalılar yapıyor bunu, belki de o yüzden anlaşamıyor olabilir bu iki yaka rengi (İkisi de gülüyor)

(T. araya giriyor) Hah, madem konu restorandan açıldı bu örneği vermem lazım: Oturduğum muhitteki market sahibi birgün dükkandan çıkan şık giyimli müşterisi için “Yöneticiyim, müdürüm diyor ama bakkalda bile ticket’la (iş yerleri tarafından belli bir limitle verilen yemek çeki) ekmek almaya kalkışıyor, burunlar bir karış havada ama .” diye söylenmişti…

 

 

Peki beyaz yakalıdan ofiste beklenen şeyler ne?
T: Belirli kalıplar var ofiste; altın kelimeler ve cümleler gibi… Sayayım birkaç tanesini; biri “performans” mesela. İşi zamanında yetişecek. İş yetişir mi, yetişmez mi, bu önemli değil. Yetiştireceksin. İkincisi; ‘biz bir aileyiz’ bu bir şirket/ofis mottosudur. Çünkü aile hayattaki en önemli şeydir ve aile için harcanan zaman ve fedakarlıklar önemli değildir. Çalışma hayatının sorunlarında birey, şirket sorunlarında ‘aile’ oluyoruz. Bir de “ profesyonellik” kavramı var… Her işi itirazsız yapıyor olmanız profesyonellik. Bir ücretle üç kişilik iş yapmak eşittir profesyonellik…

K: Haksızlığa uğrayınca ‘Bundan sonra oyunu kuralına göre oynayacağım’ mantığıyla dolduruyor kendini beyaz yakalı, işte bu da profesyonellik zannediliyor. Olmadığınız bir insan gibi davranıyorsunuz. Gerekirse ölmemek için öldürmeyi öğreniyorsunuz.

 

 

Peki bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz, örneğin sen T. , iş arıyor musun?
T: Cv yolluyorum ama, bir şey çıkmıyor… Görüşmeler iyi geçse bile bazen geri dönüş alamıyorum. Kendimi boşuna okumuş ve değersiz hissediyorum. Çok fazla aday var tabii, yeni mezunlar var. Az parayla yeni mezun çalıştırmayı isteyen çok fazla insan var. Bir de görüşürken karşınızda profesyonel birilerini arıyorsunuz, ne yazık ki büyük şirketler bile profesyonel insanları karşınıza çıkartmıyorlar.

 

K: Tüm bunlar, T’ nin anlattıkları mesela, benim önümde şimdiden caydırıcı örnekler. KPSS’yi atlatabilirsem, atanmam gerçekleşirse ne ala. Atlatamazsam ben de aynı sorunlarla boğuşacağım. Ne mavi yaka ne beyaz yaka. Bisiklet yaka olacağım ben… (gülüyor) Şaka bir yana, keşke freelance çalışabilsem… Ne bileyim bir grafikerlik, ya da mühendislik okusaydım belki olurdu… Bahsettiğim bisiklet yaka kavramını yaşatabilirdim fakat okuduğum bölüm ile freelance çalışmam zor… En fazla özel ders işine girebilirm, onun da getirisi ne olur bilemem.


Yorumlar(0)