Aydın Boysan’ın İstanbul’u
20 Ekim 2013
Ben Sıraselviler’in selvilerini görmedim ama, Şişli Sıracevizler’in ceviz ağaçlarını, bilirim.
Şişli-Zincirlikuyu arasının, dut bahçeleriyle dolu olduğunu, bilirim.
Şimdi Taksim’de İnönü Gezisi olan yerde, görkemli bir kışla binası olduğunu , bu kışla avlusunda İstanbul’daki futbol milli maçlarının yapıldığı tek stadyumumuz olduğunu bilirim .
Nüfusu bir milyona varmayan İstanbul’da yaşamanın rahatlığını, şehrin her yanına birkaç kuruşa tramvayla gidilebildiğini, bilirim.
İstanbul nüfusunun tarihte ilk kez 1950 yılında bir milyonu aştığını,bilirim.
Daha önce Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının başkenti olarak bile bir milyonu aşmadığını, bilirim.
Şimdi artık Gebze’den Büyükçekmece’ye kadar bütünleşen İstanbul nüfusunun on beş milyonu aştığını, bilirim.
İstanbul nüfusunun eskiden imparatorluk sentezi olduğunu, şimdi ise artık kasaba çeşitlemesine dönüştüğünü, bilirim.
Her caddenin, her semtin aşçı dükkanlarıyla dolu olduğunu , her aşçıda elbasan tavadan çiçek bamyaya kadar zengin tencere yemeği çeşitleri olduğunu, bilirim. Sebze yemeklerinin yıllarca fiyatı değişmeden 7,5 kuruş, et yemeklerinin 12,5 kuruş olduğunu bilirim.
Topkapı surları dışında hemen bağların başladığını, beş kuruş verip bağın kapısından girenin patlayıncaya kadar üzüm yemeye izinli olduğunu, bilirim.
Yedikule marulunun, Kanlıca yoğurdunun, Beykoz paçasının lezzetini unutmam. At kuyruğu kılından olta yapmayı, bilirim.
Samatya’dan kürekle Ahırkapı’ya girip çapari salladığımızı, istavrit çıkarsa uskumru olmayacağı için, hemen olta toplayıp geri döndüğümüzü bilirim.
Palamut yiyenlerin ağzının tadını bilmezlikle aşağılandığı zamanları bilirim.
Lezzetli ve ucuz balık bolluğu yüzünden, tutumlu insanlar çarşısı Samatya’da levrek ve kalkanların bütün olarak, nefis kılıç balıklarının ise dilimlenerek satıldığını, bilirim. Bu nedenlerle, İstanbul’un Samatya ve benzeri semtlerinde kebap denen yiyeceğin tanınmadığını bilirim.
İnsanların sanki mahşerdeymiş gibi çoğalmasıyla birlikte lezzetli balıkların iyice azalması sonucu olarak, İstanbul’da kebap istilası yaşandığını, bu nedenle İstanbul tarihini:
1- Kebaptan önce,
2- Kebaptan sonra olarak ikiye ayırdığımı, unutmam.
Nüfus artışı yüzünden bir şehrin yoğunluğu azdırılmışsa, tarihe ve insanlara karşı bu davranışı sıfatlandırmak için ihanetin ötesinde bir sıfat aranması gerektiğini, bilirim.
Hay bilemez olsaydım!
Yazar: Aydın Boysan
Yazı walkingistanbul.com sitesinden alınmıştır.
Kapak görseli için kaynak araştırması Google’dan yapılmıştır.