Kahvenizi nasıl alırsınız?
27 Ocak 2014
Türk toplumunun çayla başa baş giden, resmileşen içeceklerinden biri de kahvedir. O kadar yerleşmiştir ki kültürümüze, toplumun temeli olan “aile” kavramı için de ilk adım hep kahvenin yudumlanmasının ardından atılır.
Kökenine bakıldığında Güney Habeşistan’ın Kaffa yöresi ile karşılaşıyoruz. Meyvelerinin toplanıp kaynatılmasıyla hazırlanan bir içecek olup, sonrasında Türk insanı ile tanışmasıyla kahve artık bambaşka bir boyuta geçmiştir. O artık, Türk kahvesidir.
Tarih 1517. Yemen Valisi Özdemir Paşa, gemilerle İstanbul’a kahve getirtiyor. Günden güne yayılıyor ve seviliyor. Tarih 1519. 1. Selim’in seferden dönmesinin ardından geliyor topraklarımıza. Günden güne yayılıyor ve seviliyor. Bir başka tarih, 1543. Sultan Süleyman gemilerle kahve getirtiyor şehre. Günden güne yayılıyor ve seviliyor. Hep farklı rivayetler var, ama sonuç hep aynı: seviliyor.
Salah Birsel’in Kahveler Kitabı adlı eserini bilir misiniz? Psikolojik olarak kahve kokusuyla buluştuğunuz ve muhtemelen bol köpüklü kahve eşliğinde okunursa daha iyi etki verecek olan kitaba bakıldığı zaman şunlar dikkatimizi çekiyor:
“Peçevi, o yıl İstanbul’a Halep’ten Hakim adında bir herif, Şam’dan da Şems adında bir zarif geldiğini yazar. Bunlar Tahtakale’de birer dükkan açıp “kahvefüruşluk”a başlamışlardır. Keyiflerine düşkün kimi “yaranı safa” özellikle “okur-yazar makulesi”nden nice zarifler buralarda toplanır olmuştur. Kimi kitap okur, kimi tavla oynar, kimi satranca gömülür. Kimilerinin getirdiği “nevgüfte” gazeller ise sanat üzerine konuşmalara yol açar. Dostları bir araya getirmek için “nice akçeler ve pullar” sarf edip şölen yapanlar artık burada bir iki akçe kahve parası vermekle bir araya gelirler”.
Kelime anlamı “keyif veren içecek” olduğundan dolayı ilk zamanları pek de sağlıklı geçmeyen kahve, “kahvehane” kültürünü de beraberinde getirmiş ve bir süre sonra her sokakta, her köşe başında bir kahvehane görülür olmuştur. Adı keyif veren içecek olunca, kahvehaneler de keyif veren mekanlar haline gelmiştir, sazlar sözler cümbüşler… Bir süre sonra yazar ve aydın kesimin bu mekanlara teşrif etmeye başlamasıyla konsept yüz seksen derecelik bir değişime uğrayarak, kahvehaneler önemli kültür ve sohbet merkezleri halini almıştır. IV. Murat’ın kapatma kararının hoş karşılanmama sebeplerinden biri de budur.
Günler günleri kovaladı. Tarih boyunca serüveni bu şekilde ilerleyen, yurdumuzda anavatanı olan İstanbul’dan başlayıp tüm yurda yayılan o enfes kokusu ve tadıyla şarkılara, şiirlere, aşklara, kitaplara, hayatın en güzel anlarına ortak olan kahve, Türk mutfağının cazibesiyle bir araya gelince yurt sınırını aştı ve Avrupa ile tanıştı. Türklere has cezve ve güğümlerle, ateşte hatta mümkünse kumda, közde ağır ağır pişirilen, köpüğü özenle alınıp fincanlara dökülen ve sonrasında da taşmasına ramak kala ateşten alınıp köpükle buluşturulan kahve, bu özel pişirilme tekniği ve yanında ikram edilen su ve lokumla -son zamanlarda çikolata da revaçta- Avrupa insanına “Türk Kahvesi” olarak merhaba demiştir. Dünya, bu lezzeti tatmak için gezip görme isteklerinin yanı sıra, sadece bu “Türk kahvesi” adının öyküsünden ötürü bile Türkiye’ye gelmekte ve bu eşsiz lezzeti muhteşem İstanbul manzarasıyla yudumlamaktadır. E tabii, Türk misafirperverliği İstanbul ile birleşince kahve hiçbir yerde aynı keyfi vermez. Bu durumda da bize düşen sormaktır: Kahvenizi nasıl alırdınız?