Acun, Ebru Gündeş olayında algımızı yönetince ne oldu?
27 Aralık 2013
Kayda geçsin!
Memleket sarsılıyor, böyle bir sarsıntıyı Susurluk’ta da geçirmiştik. Ben daha öncekileri de yaşadım ama, Dinozorlar tarihine kadar gitmeyelim.
O zamanlar, ‘kutu kutu pense’ masum bir çocuk şarkısıydı. Yerde bulduğun ortası delik 2,5 kuruşu masumane çocuk duygularıyla ‘Bakın yerde ne buldum!‘ diye eve götürsen, aile meclisi soruşturma açar, bulunan yere gidilirdi. Parayı düşüren bulunamazsa yakındaki esnafa, belki gelir arar diye, emanet bırakılırdı. Çocuk aklınla bu tatbikat sırasında öyle durur, olan biteni anlamaya çalışırdın.
Öylesine bezdirirlerdi ki 2,5 kuruşu bulduğuna bulacağını pişman olur, bir dahaki sefere yerde altın bulsan eğilip almazdın. Kayıp para, altın, düştüğü yerde sahibini beklerdi, zaten öğretilmek istenen temel prensip buydu. Harama el uzatmayacaksın. Uzatma ellerini, alma, dokunma sakın. Ve bu ahlak, inanç temelinde mesele çocuklara böyle algılatılırdı. İster zengin ister fakir ol, Müslüman mahallesinde büyümek böyle bir işti.
Söz algılardan açılmışken; şimdi algılarımız Ebru Gündeş olayı özelinde Acun tarafından Ali Saydam danışmanlığında yönlendiriliyor. Nasıl oluyor bir bakalım, çünkü Ebru Gündeş “Acun’un jürisi olarak yerini alacak mı almayacak mı?”, “alacaksa ne diyecek?” meselesi ülke gündeminde sorunsal olarak yer aldı.
Bu noktada Acun Ali Saydam’ı arıyor ve Ali Saydam, ki kendi şirketinin ‘onursal başkan’ı olarak gidiyor akıl vermeye. Kendi beyanıdır sanırım, CNN’de izledim. Ali Saydam, televizyonda konuk olduğu programda, ki konuk olma nedeni esasen Acun’a ve Gündeş’e ne akıllar verdiğini açıklayacak olmasıydı , ama Saydam programda daha çok ‘onursal başkanlığı’, Acun tarafından ‘bir bilen ‘ olarak çağrıldığından bahisle ‘naçizane’, ‘hanımefendi’ sözcüklerini de sık kullanarak algıyı kendi reklamına yöneltti, akıllı adam vesselam. Özetle önce Ali Saydam’ı bir ‘Algı Gurusu’ olarak algıladık. Rahmetli Sabri Ülgener gibi zihniyetimizin bir teorisyeni, feylesof diyemiyeceğim!
Şimdi birlikte bir oyun oynayalım değerli okurlar, Acun ve Ebru Gündeş’in sözlerini ben nasıl algıladığımı parantez içlerinde sizlerle paylaşacağım, isterseniz sizler de algılarınızı benimle , birbirinizle paylaşabilirsiniz.
Ve beklenen an gelip çattı , Acun’un ‘O ses Türkiye’ başladı. Önce Acun rating şahbazı olarak ‘Merak edilen bir konu ‘ diyerek söze başlayıp Ebru Gündeş’e şöyle dedi :
Acun:
‘Bizi yalnız bırakmadın, teşekkürler. ‘ ‘Söyleyecek çok sözün var, ama söylemek istemiyorsun.’
Necef Algı:
(Ben burada Acun’un söylediklerinden “Ebru bir konuşursa söyleyecek çok şeyi var haa, ama konuşmuyor, geldiği ve işi yarıda bırakmadığı için de ona teşekkür borçluyum” diye algıladım. Ebru basit bir jüri üyesi değil anlaşılan, hatta ağırlığı Acun’dan büyük. Konuşsa yer yerinden oynar diye algıladım, yani Ebru’nun bilmediği bir şey yok.)
Ve Ebru Gündeş başladı konuşmaya;
Ebru Gündeş:
‘Şaşkın ve üzgün olduğum bir konu.’
Necef Algı:
(Ebru Gündeş her şeyin yolunda gittiğini düşünmüş, aklının ucundan geçmeyen şeyler olmuş ki, şaşırmış. Ne oldu da böyle oldu diye şaşkın, bizde şaşkınız, fakat niye şaşkın olduğunu anlatmıyor bize asıl buna şaşırıyoruz.)
Ebru Gündeş:
‘Reza çocuğumun babası ve benim de kocam.’
Necef Algı :
(Burada Ebru Gündeş yakınlık derecesini ortaya koyuyor ve eşi aleyhinde konuşmasının söz konusu olamayacağını söylüyor, algım böyle.)
Ve devamında
Ebru Gündeş:
‘Biz çok severek evlendik ve evlenirken bir söz verdik, iyi günde kötü günde beraber olacağız’ diye ilave ediyor.
Necef Algı:
(Burada aile değerleri, nikahta verilen sözler devreye giriyor, bir önceki cümlenin devamı niteliğinde dolgu yapıyor.)
Ebru Gündeş :
‘Bir karanlıktan geçiyoruz, bildiğim bir şey var ki, her gecenin bir sabahı var, biliyorum ki bunun da bir sabahı var.’
Necef Algı :
(Bunlar gelip geçer, eminim, sadece geçici bir karanlık yaşıyoruz, diyor Ebru Gündeş, adeta “Bir şey çıkmaz bu işten, sadece bir süreçtir” diyor ve galiba haklı çıkıyor. Çünkü Sayın Başbakan eşini hayırsever olarak nitelendiriyor.) Devam edelim.
Ebru Gündeş:
‘Hiç kimse unutmasın ki hayatta her şey insanoğlu için, daha önce çok ciddi bir hastalık geçirdim ve 10 gün sonra bir tv programında yine bu kanalda yine televizyona çıktım, 3 ay
sonra da sahneye çıktım.’
Necef Algı :
(Burada hafif bir uyarı var 3. şahıslara, dikkat edin ben hep buradayım, kanal bile değişmedi mesajını algıladım.)
Devamında söyledikleri ise:
Ebru Gündeş :
‘Ben işimi çok seviyorum, evlenmeden öncede işimi yapıyordum, evlendikten sonra da işimi yaptım, bu günden sonra da işimi yapacağım .’
Necef Algı:
(İş burada tuhaflaşıyor, bildiklerini konuşmuyor, şaşkın, eşine sahip çıkıyor ama aynı zamanda olan bitenlerden bana ne, ben şarkımı söylerim gerisi ilgilendirmez gibi algılamak da mümkün. Hay Allah, Gamlı Baykuş Bin Kunduz oluyoruz ve algılamaktan baygın düşüyoruz.)
Ve en vurucu cümle her zamanki gibi çocuğun çıktığı andır, artık bakan görevinin devir tesliminde bile küçük çocuğunu kullanıyor malum, ki burada bence yaratılan algı ustaca. Benim en büyük çocuğum bile küçücük algısıydı, neyse biz konumuza dönelim ve Ebru Gündeş diyor ki;
‘Allahım İnşaallah bu kara günler çok çabuk geçer ,çünkü çocuğumun incinmesini istemiyorum.’
Necef Algı :
(Burada öfkelendiren bir algı oluşuyor bende , çünkü Allah Ebru Gündeş’in çocuğunu da cümleninkiyle bağışlasın, ama içimden “sen ki sanatçısın aşağıdaki konularda duyarlı davrandın da biz mi işitmedik diye sormak geliyor, “elbette senin çocuğun da incinmesin ama ya başkalarının çocukları” diye sormak geliyor.
Aklı veren Ali Saydam’ı ise, tebrik ederim, algı bu kadar mı güzel yönetilir, Ebru Gündeş’in bittiği nokta budur.
Türk Tabipler Birliği (TTB)’nin Gezi Parkı’nda başlayıp ülke geneline yayılan olaylarda bu güne kadar 4 çocuğumuzun can verdiğini, 4 kişinin hayati tehlikesinin devam ettiğini, 11 kişinin de gözünü kaybettiği ve 60’ı ağır 7832 yaralının hastanelere getirildiğini açıklaması aklıma geliyor. 20 kişi kafa travması geçiriyor, 1 kişinin dalağı alınıyor, bunlar sadece hastane ve revirlere baş vuranlardan belirlenen veriler. Nedenleri: Biber gazı, plastik mermi ve darp. Yüzeysel yanıklar, solunum sıkıntıları, astım krizi, epilepsi atakları, darpa bağlı kas iskelet sistemi yaralanmaları, yumuşak doku zedelenmeleri, kesikler, yanıklar, sakat bırakacak açık kapalı kırıklar, iç organ yaralanmaları çocukların başlarına gelenler. O annelerin de içi kan ağladı, hatta biri kahrından öldü. “Bütün bunlar olup biterken Ebru Gündeş neredeydi bir sanatkar, bir anne olarak?” algısı öfkelendiriyor insanı.)
Acun’a gelince, Gezi Direnişi’yle ilgili Radikal’e verdiği demeçle Cüneyt Özdemir’in programında söyledikleri taban tabana zıt olduğu için durumu takdirlerinize bırakıyorum.
Ve sonunda beklenen açıklama Ebru Gündeş’in Acun’u kocaman yürekli bir adam olarak ilan etmesiyle son buldu, evet Acun algıyı kendi lehine yöneltirken Ebru Gündeş hiç de hoş bir algı yaratamadı.
Algı yönetimi malumunuzdur ki, ABD Ordusu tarafından ortaya konmuş bir tanım olup, özetle şöyle tarif edilir; istihbarat sistemlerinin ve liderlerin resmi tahminleri, dış iliskileri ve resmi eylemlerini etkilemenin yanında, toplumlarin duygularını, motivasyonlarını, etkilemek amacıyla yapılan yayınlar ya da secilen bilgiler ve göstergeleri inkar etme eylemidir.
Algi, ‘bireyler tarafından hisleri sayesinde edindikleri bilgileri anlamak ve icinde bulundukları dünyaya duzen vermek icin, seçme, organize etme ve yorumlama islemidir’ biciminde tanımlanmıştır.
Benim algı yönetimi tarifim ise, ‘Durun siz gördüğünüzü, işittiğinizi anlamazsınız, idraksiz ve aptalsınız. Biz size neyi nasıl anlayacağınızI anlatır, feleğinizi şaşırtırız ‘ şeklindedir.
Allahtan algı yönetmeye kalkan kimileri, algıları yönetileceklerden daha geri oluyor da paçayı kurtarıyoruz. Burada kasıt Asla Acun ve Ali Saydam değildir.
Acun ne halt etmeye algı yönetmeye kalktı bunu hiiiiç algılayamadım.
Ebru Gündeş ‘hastalık’, ‘koca’, ‘çocuk’, ‘karanlıkların sabahı’, ‘Allah’, ‘içim kan ağlıyor’, ‘şarkımı söylerim’ , filan gibi sıramalarla her şeyden bahsedeceğine keşke.
‘Ülkemi derinden sarsan bu olaylarla (altın, para, rüşvet vs ) birlikte adımın anılması bir sanatçı olarak beni utandırdı, ben utandıracak işlerin içinde olmam, anılmak da istemem, eşimin de olmadığına inanıyorum bu yüzden içim kan ağlıyor. Ben de sizler gibi yargının kararını bekliyorum, bu süreçte, kötü günlerde eşimi yanlız bırakmayı ve olup bitenden sonra eğlence programları içinde yer almayı içime sindiremiyorum şimdilik Allahaısmarladık‘ mealinde bir şeyler söyleseydi, ben de bu yazıyı yazmaz, geçmiş olsun kardeşim, dur bakalım sabırlı ol, senin samimiyetine inandım, bu medyada masallardan kabusa çıkan ne ilksin ne de son olacaksın, sadece sen değilsin derdim.
Kullanması gereken kelime bence ‘utanma’ kelimesiydi kullanmadı.
Bilinenlerle bilinmeyenler arasında açılan kapılar gibi algılar.
Bilineni çürütemedi, bilinmeyenleri anlatamadı Ebru Gündeş, arada sıkıştı kaldı.
Geride arkadaşının kötü gününde onu terk etmeyen Acun kaldı, ‘instant coffe‘ ya da hazır çorba çabukluğunda bir kahraman, Ali Saydam mı verdi bu aklı bilemem, bu ülkede akıl alanların aldıkları aklı kullanmadıkları da çok sıktır.
Esasen yazının maksadı Acun’un artık ‘Algı Yönetme’ noktasına geldiği hususudur, çok vahimdir. Kayda geçiriyoruz.
Sevgiyle…