İstanbul’un en tanınan seyircisi
21 Kasım 2013
İSTANBUL’UN EN TANINAN SEYİRCİSİ: BAYSAN PAMAY
Geçen sezon oyunumun sahnelenmeye başlamasına on beş gün kala tiyatronun telefonu çaldı. Bir seyirci arıyordu. Bilet almak istiyordu. Kim diye sordum. ‘Baysan Pamay’ dediler. ‘Baysan Pamay kim? ‘ diye sordum. ‘Aaa sen tanımıyor musun? ‘ dediler. Jüri mi? Hayır. Eleştirmen mi? Yok, değil. Tiyatrocu mu? I-ıh.
Kim yahu bu adam?
‘Bir seyirci… ‘
‘Peki siz nereden tanıyorsunuz? ‘ dedim, gülmeye başladılar. Merak ettim bu karizmatik adamı ve takibe aldım. Tanıştık, dost olduk.
Bu röportajı sıcacık kahvelerimizi yudumlarken yaptık…
Merhaba sizi tanıyabilir miyiz? Baysan Pamay kimdir?
Baysan Pamay 70 yaşında emekli bir devlet memuru. Yaklaşık yirmi beş sene devlette çalıştıktan sonra 1986 yılında emekli olup özel sektöre geçtim. Bir yirmi sene daha çalıştıktan sonra tam emekli oldum. Özenli hayatım emeklilikten sonra başladı. Sinema festivalleri, tiyatrolar artık daha fazla hayatımda. Kendime yeni bir alan yarattım.
Geçen tiyatro sezonu boyunca kaç oyun izlediniz?
Geçen sezon 130 oyun izledim. Bu sezonu Ağustos itibarıyla Göztepe Özgürlük Parkı’ndaki tiyatro festivaliyle açtım, dün akşam 50. oyunumu tamamladım. Hemen hemen her akşam bir tiyatro, bazen günde iki sefer olmak üzere izlemeye çalışıyorum.
130 oyun izlemek için gün aşırı gitmek gerekiyor değil mi?
Tabii, tabii…
Tiyatroya olan bu sevginizi nasıl anlatabilirsiniz?
Ben tiyatro oyunlarını izlerken her bir karakterin yerine koyuyorum kendimi. Öyle olunca da çıkışta bazı oyunlarda yumruk yemiş gibi hissediyorum, sarsılıyorum ve bir ay geçtikten sonra aynı oyunu tekrar izlemeye gidiyorum. Garip gelecek bir özelliğim ise oyunları mutlaka ilk gece en önden seyretmemdir. Oyuncunun yüzündeki o heyecan, stres, bazı kelimeleri tekrarlaması hoşuma gidiyor. Belki sadistçe gelecektir çoğu kişiye. Veda (Yurtsever) Hanım’a aynı şeyi söyledim. İlk gece gelmeyin oyuna dedi. Hayır, ben sadistçe sizi izlemeye geleceğim, ama üç ay sonra da oyun oturduktan sonra sahnede rahat hareket ettiğinizde keyif almaya tekrar geleceğim.
Oyunları genellikle iki defa izliyorsunuz o zaman…
Evet, genellikle iki defa izliyorum. Bu biraz keseme hitap ettiği sürece. Şehir tiyatrolarında güzel oyunları mutlaka iki üç kez izlerim.
Sumru Yavrucuk’un oynadığı “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununu dört kez izlemişsiniz, doğru mu?
Bu bir istisnadır. Sumru Hanım’ın oyununu dört defa izledim. Çünkü bir oyunculuk harikası… Uğrak Yeri, Craft Tiyatro’nun oyununu üç kere gördüm. Çünkü İpek Hanım gibi bir oyuncunun genç bir oyuncuyu nasıl yükseltebileceğine şahit oldum. Öyle güzel oynadı ki Barış Gönenen, bu sene ödül kazandı.
Peki programınızı nasıl yapıyorsunuz? Kasım ayı geldi diyelim. Ben şimdi Kasım’da ne izleyebilirim, bir bakayım mı diyorsunuz?
İnternetten hemen hemen tüm tiyatro bilgisi veren sitelerin üyesi oldum. Dolayısıyla programlar çıkınca geliyor. Mesela bugün Kasım’ın on beşi ben Aralık’ın onuna kadar programımı doldurdum. Tiyatrocularla facebook arkadaşlığı kuruyorum çünkü bazen öyle oluyor ki bir oyuncudan şu oyunumuzun provaları başladı diye bir ileti görüyorum ve hemen takibe alıyorum. Tüm tiyatroların isimleri iletişim bilgileri bilgisayarımda kayıtlı. Bu sezon oynadıkları ve oynayacakları oyunların bilgileriyle birlikte…
Prova döneminden takibe başlıyorsunuz.
Tabii, tabii… Mesela Oyun Atölyesi’nde 1 Kasım’da Kim Korkar Hain Kurttan provaları başladı, ben öğrendim kuşlardan. Devamlı gişeyle temastayım hangi gün satışa çıkacak biletler bekliyorum. Gideyim C2 sırasından yer alayım diye…
Tiyatrolarda özel koltuklarınız da mı var?
Tabii ki. Bazı sahnelerinde ön sıralarında oturmak güzel ama bazıları yapılışları dolayısıyla daha aşağıda kalıyor. Göz seviyesinde olmasını tercih ediyorum. Oyun Atölyesi’nde üçüncü sıra tam sahneyle karşı karşıya. Tiyatro Pera’da A7’yi tercih ediyorum koltuk olarak. Şehir ve Devlet Tiyatroları’nda koltuklar çok bitişik olduğu için koltuğum mutlaka sıra başı olmalı.
İstanbul’un en beğendiğiniz tiyatro salonu hangisi?
Ödenekli tiyatroları katmıyorum çünkü onlar büyük bütçelerle yapılmış oluyor. Ama Kerem Yılmazer Sahnesi’ni çok severim. Özel tiyatrolardan ayırmaya kıyamayacağım ama Oyun Atölyesi’ni çok beğeniyorum. Tiyatro Pera’nın sahnesi de güzel. Benim için aslında salon çok önemli değil, salonun içinde yaşadığım duygular önemli. Bir de yaşımın verdiği dezavantajla Kumbaracı50’ye gittiğimde, yokuş aşağı inip izliyorum. Sonra yokuşu çıkmak zor geliyor. Kabataş üzerinden evime dönüyorum. Ben 2006 yılına kadar özel tiyatroların çoğunu tanımıyordum. Kenterler, Dormenler hariç… Onları senelerdir izlerdim. Rahmetli Cüneyt Türel Dot Tiyatrosu’nda Kara Tavuk diye bir oyun oynuyordu. Kendisi Devlet Tiyatrosu’nun, Şehir Tiyatrosu’nun en rafine oyuncularından biriydi. Bu adamcağız gidip de burada oynadığına göre bir bildiği vardır diye düşündüm. Kara Tavuk iki kişilik tam in-yer-face türünde bir oyundu. Oyundan çıktığımda Mısır Apartmanı’nın önünde nefessiz kaldım. Harika! Tam karşımda iki metre mesafede oynuyorlar. Sert bir oyun metni. Dedim bundan sonra ben Dot’a gidiyorum. Kaçırmadan şimdiye kadar tüm oyunlarını izledim.
Oyun eleştirilerini dinler misiniz?
Hepsini okurum ama benim fikrimi değiştirmezler. Gitmemem için bir neden olamazlar. Çünkü ben daha farklı hissedebilirim. Sadece Kasım’da gitmeyeyim de Aralık’ta giderim diye bir erteleme yapıyorum o kadar.
Fikirlerine güvendiğiniz inandığınız arkadaşlarınız var mı? Onlardan tavsiye alıyor musunuz?
Hayır. Öyle arkadaşlarım var ama bana gitme deseler bile ben giderim.
Sizin gibi başka seyirciler var mı bu kadar çok oyun izleyen? Oyun izlerken onlarla karşılaşıyor musunuz?
Var tabii ki. Karşılaşıyoruz da hatta. Geçen sene spor salonundan bir arkadaşla tanıştım. Ben geçen sene yüz yirmi izlediysem o yüz kırk izlemiş. Çok seviyor. İrili ufaklı gruplar var oyun izleyen, onlarla da karşılaşıyorum.
Bu sezonun hedefi kaç oyun izlemek?
Olabildiğince diyelim, sağlığım el verdiğince. Ekim ve Kasım’da çok yeni oyun çıktı. Hepsini izlemeye çalıştım. Tiyatrocular sahneye koydukça ben izleyeceğim.
Tiyatro izlerken büyülü bir dünyanın içine giriyoruz. İnsanı cezbediyor. Siz de izlerken keşke ben de sahnede olsam, ben de bir gün oynasam diyor musunuz?
Yok, demiyorum. Ama şöyle bir örnek vereyim. Sumru Yavrucuk oyununda bir trans karakteri canlandırıyor. Ben trans oldum, babası rolüne girdim, ablası oldum. Sumru Hanım anlattıkça ben onları yaşadım. Ama hiçbir zaman ben de oynayayım diye bir hevesim olmadı. Tiyatroculara saygım sonsuz, sahnede olmaktansa seyirci koltuğunda olmayı tercih ediyorum. Oyun çıkışlarında onlarla konuşmak, bir arada olmak hoşuma gidiyor.
Peki o zaman son bir soruyla bitirelim. Bu röportajı okuduğunda programlarını göndermek isteyen, oyunlarına davet etmek isteyen tiyatrolar size nereden ulaşabilirler?
Facebook’tan Baysan Pamay diye ulaşabilirler ya da [email protected] ‘a mail atabilirler. Zaten çoğunu takip ediyorum ve sayfalarına üyeyim. Ama gözümden kaçanlar olursa hatırlatırlarsa sevinirim…
*Röportaja ait fotoğraflar yazar Barış Kıralioğlu tarafında çekilmiştir.